Silah bırakma kongresini zaten toplamayacaktınız!

Bir süre önce, bu köşede, “PKK neden silah bırakmaz?” diye yazmış, kendimce gerekçelerimi sıralamıştım. 

Küçük bir hatırlatmada bulunmam gerekiyor:

Karşımızda, çünkü, “silahlı örgüt” tanımlamasının da ötesinde, sürekli stratejik hamleler yapan ve silahın meşruiyetini sağlamak için önüne gelen her fırsatı kullanan siyasal bir yapı vardı.

Bu yapı, Mehmet AltanCengiz Çandar ve Hasan Cemal gibi liberallerin akıl vermeleriyle, daha büyüğüne talipti... Devlet olmak istiyordu. “Barışa gönüllüymüş gibi” göründüğü dönemlerde bile, el altından barış ihtimalini uzaklaştıran hamleler yapmış, sürekli etki alanını genişletmişti.

PKK’nın siyasi uzantısı olan partinin (bugünkü HDP’nin) durumu da farklı değildi.

HDP, “çatışmasızlığı” bitiren karakol baskınlarını ve toplu katliamları sürekli “devlet içindeki gizli el”e ihale ediyordu ama “devlet içindeki gizli el”in varlığını kullanarak nüfuz alanını genişleten ve bunu silahın meşruiyetine gerekçe yapan PKK’yı sulh çizgisine çekecek siyasal bir tutum da geliştirmiyordu/geliştirmek istemiyordu..

Devlet içinde barış istemeyenler vardı, bu görülüyordu ama Kürt siyasal hareketi içindeki bazı unsurların barış konusundaki gönülsüzlüğü ve PKK’ya alan açan tavırları mesele bile yapılmıyordu.

Durumun daha net görülmesi açısından, devamını maddeler halinde sıralayalım:

BİR- Önceki gün, Kandil cenahından bir açıklama geldi. Silah bırakma kongresini iptal etmişler. Bunun nedeni, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birtakım tutumlarıymış.

Erdoğan Dolmabahçe mutabakatını yok saydığı, “Kürt meselesi yoktur” dediği ve “izleme heyetine” karşı olduğunu söylediği için “kongre”yi toplamaktan vazgeçmişler.

PKK Erdoğan’ı bahane ediyor ama kongreyi zaten ertelemişlerdi. Yeni bir durum değil bu.

Sınır dışına çekileceklerdi, çekilmediler.

Kendi verdikleri takvime uymadılar.

Bölgede asayişsizlik yaratmayacaklardı. Sözlerinde durmadılar. (Yol kesmek, dağa adam kaldırmak, vergi toplamak, rakip partililere gözdağı vermek, korucu öldürmek gibi “eylemlerle” bölgede hem terör estirdiler, hem de jandarma rolü oynadılar.)

İKİ- Kürt meselesini çözen (en azından birtakım yasakları kaldıran) Erdoğan’ı değil, “şer ittifakı” içinde sıralayacağımız odakları muhatap alıyorlar.

HDP EŞ Başkanı Selahattin Demirtaş’ın temaslarını, söylev ve demeçlerini hatırlayalım.

Demirtaş ‘Türkiye Türklerindir’ gazetesini çok seviyor, ‘Vay Şerefsiz’ manşetini atanları pek muteber buluyor.

Bir süre önce, “Türkiye Türklerindir” sofrasında oturmuş, bölgeyi nasıl laikleştireceklerini anlatmıştı. (Diyanet İşleri Teşkilatı’nı kaldıracaklarmış. İbadet dilini değiştireceklermiş.)

ÜÇ- HDP Doğu’da “kimlik siyaseti” yapıyor, PKK eliyle “Oylarınız Kürtlerin partisine” tezini işliyor (bu uğurda işlenen cinayetlere göz yumuyor), Batı’da ise “Biz Türkiye’nin partisiyiz” diyor. (“Türkiye’nin partisi” olmaya talip HDP, ilginçtir, sadece Cihangir ve Nişantaşı muhitlerinde heyecan uyandırıyor.)

DÖRT“Vicdanı ret” düşüncesini savunan ve “askere gitmek istemeyenlerin en büyük güvencesi biziz” diyen Selahattin Demirtaş, PKK’nın dağa kaçırdığı gençler konusunda aynı duyarlığı sergilemiyor.“Çocuklarımız kaçırılıyor” diyen Kürt annelerini de “MİT ajanı” olmakla suçluyor.

BEŞ- Silah bırakmak istemeyen PKK’nın eline en güçlü mazereti, liberal, sosyalist, Beyaz Türk ve cemaatçi unsurların bulunduğu “şer ittifakı” veriyor. Erdoğan nefretinin motive ettiği bu unsurlar, PKK’ya silah bırakmaması konusunda, neredeyse açık telkinde bulunuyor.

Hemen “Silah bırakmayın... Ne karşılığı silah bırakacaksınız ki? Bakın Öcalan da sizi sattı” çağrısını hatırlayalım. (Bir liberal, dağ bayır dolaşıp, örgüte bu telkinde bulunuyordu.)

Bir başka liberal de şunları söylüyordu: “Kobani direnişiyle bütün dünyanın hayranlığını kazandınız. Erdoğan’la dar çerçeveli bir barış size bir şey kazandırmaz. Daha büyüğüne talip olun, bağımsız devlet kurun.”

Bu unsurlara, “Oyum HDP’ye” diyen sosyalistlerle, Kandil’le temas arayan ve PKK belediyelerine arka kapı ziyaretleri gerçekleştiren “paralel” örgütü de dahil etmemiz gerekiyor.