Baþbakan’ýn Urfa gezisinde silahlarý gömmekten söz ederek, Ýmralý’yla görüþüldüðünü açýklamasý, muhatabýn Öcalan olduðu yeni bir sürecin baþladýðýný gösteriyor.
PKK’yle alakalý siyasi aktörlerin -Türkiye, Kandil ve Avrupa- ilk deðerlendirmeleri ve ilk sorusu ise þu oldu:
‘Silahsýzlanma.. Evet ama neye karþýlýk?
Sanýrým bu soru daha sorulmadan Baþbakan tarafýndan cevabý verilmiþ bir sorudur.
Baþbakan’ýn þu sözlerini ‘iyiye doðru giden bir üslup farklýlýðý’ olarak yorumlamak yetmez, PKK/BDP hattý adýna konuþan bütün aktörlerin bu sözlerin barýndýrdýðý siyasi mesajlarý akýlda tutmalarýnda yarar var:
‘Ben burada hem bölge insanýna hem de terör örgütünün yedeðinde siyaset yapan partiye çaðrýda bulunuyorum, artýk þiddet sussun. Siyaset konuþsun, artýk terör örgütü elini tetikten çeksin, silahlarý gömsün, eðer varsa kalbiyle, yüreðiyle fikriyle konuþsun.’
Müzakerenin püf noktasý ve sürecin nasýl ilerleyeceðini gösteren son derece güçlü ve güven arttýrýcý ifadeler bunlar. Bu güçlü ifadelerin sahibi ise Kürt sorunundaki en önemli tabularý yýkarak -Ýmralý, Kandil ve Avrupa’yla üçlü görüþmeleri baþlatarak- giriþtiði barýþ çabasýnýn, Silvan saldýrýsýnda 13 askerin þehit edilmesiyle ve ‘Kürt-Þii’ Ýttifakýnýn hatýrýna boþa çýkarýldýðýný düþünen T.C Baþbakaný Erdoðan’dan baþkasý deðil...
***
Bunca tecrübeden ve son iki yýl içinde yüzlerce insanýn hayatýný kaybettiði faydasýz ve gereksiz ‘devrimci savaþ stratejisinden’ ya da maliyeti gencecik insanlarýn hayatýyla ödenmiþ bir ‘þiddet deneyiminden’ sonra, Baþbakan’ýn her þeye raðmen, silahsýzlanma karþýlýðýnda vaat ettiði yegane þey, yüreðiyle, fikriyle konuþmak.
Dönüp dolaþýlacak ve her defasýnda gelinecek yer aslýnda þu olacak:
Silahlar sussun, siyaset konuþsun!
Her ne savunulacaksa -özerklik, federasyon ve hatta baðýmsýzlýk- bu meþru ve demokratik siyasi zeminde kalarak savunulsun ve talep edilsin!
Bunun olabilmesi ve silahý elinde tutanlarýn siyaset yapabilmesi için Türkiye’de ortam giderek elveriþli hale geliyor, silahsýzlanmanýn genel ve muhtemelen de kýsmen aþamalý olabilecek bir af süreciyle tamamlanmasý hiç de imkansýz olmayacak.
Devletin ve PKK’nin 1999, Oslo süreci ve þimdiki pozisyonlarýna bakýldýðýnda her þeyin deðiþtiðini, denenmedik bir þey kalmadýðýný görmek ve anlamak zor deðil. Ana dille eðitim ve bölgesel özerklik gibi talepler ise, silahýn deðil, sadece ve sadece sivil siyasetin programýnda yer almasý gereken ve isteyenin uðruna mücadele edebileceði taleplerdir. Hiçbir demokraside bu taleplerin yasaklanmasý düþünülemez ve uðruna mücadele edilmesinin önüne geçilemez. Türkiye’de de geçilmiyor zaten.
Ama PKK ona inanlara bu her iki talebin de ancak güçlü bir silahlý mücadele ve bu mücadelenin kazandýracaðý siyasi üstünlüðün müzakere masasýna taþýnmasý yoluyla elde edilebileceðini vaaz ediyor.
Oysa, Öcalan ve PKK’nin 1999 yýlýnda silahsýzlanma karþýlýðýnda talep ettiði birçok konu bugün Türkiye siyasetinin gündeminde dahi bulunmuyor.
Demek ki sorun talepler deðil, sorun PKK’nin barýþa hazýrlanmasý ve silahsýz bir mücadeleyi cesaret edip, göze almasý sorunudur.
Ertuðrul Erbaþ’ýn Sabah gazetesinde dün yer alan haberinden anlaþýldýðýna göre, Öcalan kendi liderlik konumunu hatýrlatýyor ve þöyle diyormuþ:
‘Örgüte söz söyleme fýrsatý bana verilmeli, ben hala önder olarak buradayým.’
Umarým en kýsa zamanda Öcalan’a görüþlerini kamuoyuyla ve PKK’yle paylaþma fýrsatý doðar.
Ancak o zaman açlýk grevlerinden haberim yoktu diyen Öcalan’ýn, acaba Ortadoðu’nun son diktatörüyle ve Ýran yönetimiyle, Maliki hükümetiyle PKK’nýn ‘Kürt-Þii’ Ýttifaký diyerek oluþturduðu yeni stratejiden ne kadar haberi olduðunu ve bütün bu olup bitenleri nasýl yorumlayacaðýný anlamak mümkün olabilir.
Tarih tekerrür etmez ama Öcalan’ýn, 1999 yýlýnda çözüm için savunduðu ve sahip olduðu fikirlere bugün de sahip çýkmasý, sürecin ilerleyebilmesinin yegane garantisidir.