Silivri Bastille olur mu?

Gezi Parkı eylemlerinin asıl kalabalığını kimlerin oluşturduğu şimdilerde daha net görülüyor.

Polis şiddetinin can suyu kattığı, taşlı, molotoflu eylemler tabii ki illegal örgütlere ihale edilmişti. Onların vazifesi ne edip edip polisi olay yerine çekmek ve müdahalesini sağlamaktı. Daha ne yaparsak polisle çatışırızı test ettiler her eylemlerinde. Polis Taksim’den çekildikten sonra meydan bize kaldı denilip belediye otobüsü, kaldırım, durak... her nevi kamu malına zarar verildi. Bunu eleştiren bizlere de “kamu malına tapıcılar” denildi.  

Eylemci sol örgütler için bunlar idman kabilinden vakalardı. “Eylem koyacaksan polisle çatışacaksın, yoksa tadı çıkmaz. Kuru kuru eylem mi olur” öyle değil mi?

Eylemler sırasında ölenler ise eylemin devamlılığı için vesilesi kılındı. Cenazeler de eyleme dönüştürüldü.  

“Mustafa Kemal’in askerleri” ise eylemin ana gövdesini oluşturan kitleydi. Kamera onları doyunca göstermedi, eylemin esas kızı-oğlanı onlar olmasına rağmen üvey evlat muamelesi gördüler. Hatta ilandaki “Türkiye’nin dört bir yanında cesurca protestolara katılan insanlar Atatürk’ün mirasına sahip çıkmaktadırlar” ifadesinin metinden çıkarıldığı söylendi. Ne zaman “Mustafa Kemal’in askerleri” dense “Mustafa Keser’in askerleri” devreye girdi ve aman darbe heveslisi bir kitle görünümü vermeyelim diye adeta susturuldu “Mustafa Kemal’in askerleri”. 15-20 kişiyle kortej yapan Anti-Kapitalist Müslümanlar kadar bile medyatik olamadı.

Gezi koalisyonu

Tencere tava ile eyleme vokal yapanlar ise hoşnutsuz kalabalıklardı. Tencere tava sesini hoş görmemiz istendi. “Buna bile tahammül edemiyorsak” nerede kaldıydı demokratlığımız. Akşamın bir vakti pencereden sarkıp tencere tava çalarak eyleme lojistik sağlayan teyzeler amcalar da Başbakan’ın bir an evvel gitmesini istiyordu. “Asker gelsin polisin gitsin” diyen Mustafa Kemal’in eylem kıtaları kadar kimse açık sözlü değildi ama...

Masum-apolitik-çiçek çocuklara gelince; onlar de eylemlerin ekran yüzüydü. Keşke kameralar bir tek onları çekseydi!

Eylemin arka sokakları kameralara yansıdıkça kamuoyu desteği de azalmaya başladı. Zira ekseriyetin yakmalı yıkmalı eylemlere verdiği tepki aynıydı: “Bu çapulcuların derdi ne?”

Fakat Gezi’nin resmi lansmanı, “iktidar, a-politik y kuşağını bile meydanlara dökecek kadar sert ve otoriter” söylemi üzerine kuruldu. Kürt sorunu, başörtüsü yasağı ve eşcinsellerin şikayetlerine kadar her türlü hak arayışı ve taleple yan yana poz verildi.  

Kemalistiz son tahlilde!

Taksim’de biber gazı teneffüs edildiği günlerde Murat Belge Gezi eylemlerini Fransız Devrimi sırasında ekmek bulamayan kadınların Versay Sarayı’na yürüyüşüne benzetmişti. Hani Kraliçe Marie Antoinette’e atfedilen “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözünün muhatabı kadınların yürüyüşüne. Demek istemişti ki, bu eylemlerin karşısında durulamaz...

Gezi’den bir Fransız Devrimi çıkar mı yoklaması mıydı yoksa Murat Belge muradını mı izhar etmişti bilinmez; ama Gezi sonunda ağzındaki baklayı çıkardı.

Fransız Devrimi’ni başlatan Bastille Hapishanesi baskınından mülhem, Türkiye Gençlik Birliği (TGD) Gezi Ruhunu Silivri’ye çağırdı.

Silivri’ye Bastille muamelesi yapılması ve Gezicilerin Ergenekon davasının karar duruşmasının gerçekleşeceği 5 Ağustos’ta Silivri’ye çağrılması karşısında, Ergenekon soruşturmalarında hükümete desteğini esirmeyen darbe karşıtı aydın takım taklavatı bakalım nasıl bir tutum takınacak?

Biz Gezi’yi böyle bilmezdik, bunlar gerçekten Mustafa Kemal’in askerleriymiş mi diyecekler yoksa Gezi’nin Silivri ayağını da “iktidarın otoriterleşmesine karşı ‘masum’ bir protesto” olarak mı okuyacaklar. “Bakmayın siz şikayet ettiğimize, AK Parti iktidarındansa Kemalizme razıyız; günün sonunda hepimiz Kemalistiz” mi diyecekler?

Yeterki pozisyonlar belli olsun, problem değil.