Şimdi bunlar bağımsız gazeteci oluyor, öyle mi?

Kemal Bey kürsüde konuşuyor... İlk kez şık bir ceket, şık bir kravat...

Bildik Kemal Kılıçdaroğlu konuşmalarından biri. Muzır olmaya çalışan ama olamayan, muhatabına yüklenirken sözcüklerin (ve benzetmelerin) kafasını gözünü yaran, olabildiğince sıradan, olabildiğince sinik bir konuşma.

Kılıçdaroğlu elbette bir hitabet ustası değil.

Kötü konuşmuyor...

İnsana, “Aman yarabbim, ne leziz, ne şahane bir çıkıştı” dedirtecek güzellikte de konuşmuyor.

Ezbere aldığı lafları söylüyor...

Duymaktan bir hal olduğumuz ithamları tekrarlıyor.

Hayır, öyle olmamış... Bütçe konuşmasında, “boşlukları çok iyi gören bir boksör gibi”ymiş. Laf atmalara “zekice yanıtlar” vermiş. Öne çıkarmak istediği şeyleri öyle şahane bir biçimde dile getirmiş ki, “dikkatin ve ilginin dağılmasına” izin vermemiş. Espri bile yapmış...

Bunları, Hürriyet’in “Coşkun” soy isimli yazarı yazıyor.

Peki Kemal Bey bu şahane konuşmasının arasına, dikkati ve ilgiyi dağıtmadan ne gibi şahane espriler sıkıştırmış? Örneğin, “Atma Recep” demiş mi? “Kalpazan, haramzade, angus sığırı, ananı a... a...” diye saydırmış mı? Bıyık altından muzırca gülüp, “Silkeleyin ağacı, belki Recep düşer” diye eklemiş mi?

Bilemiyoruz...

Fakat, “çok önemli bir şeyi” kanıtlamış: Bu ülkede “başörtüsü” demeden, “irtica” vurgusu yapmadan da muhalefet yapılabileceğini göstermiş...

Bunu göstermiş de ne olmuş? Bütçe konuşmasından çıkar çıkmaz, uzatılan ilk mikrofona, bu ülkede “başörtüsü” ve “irtica” demeden de muhalefet yapılabileceğini kanıtlayan bir açıklama mı yapmış?

Hayır!

Devam ediyor Coşkun: “Bir özgüven gelmiş Kılıçdaroğlu’na... Ses tonu, beden dili, kürsü hâkimiyeti, konuları içselleştirmesi falan... Hepsi ama hepsi bundan önceki Kılıçdaroğlu konuşmalarına kıyasla en az bin kat daha iyiydi.”

Ses tonu, beden dili, kürsü hâkimiyeti tamam da...

Şu “konuları içselleştirmesi falan” ifadesini anlayamadım.

Buradaki “falan” sözcüğü, konuşmanın (içselleştirme eyleminin) zenginliğine mi işaret ediyor? Yazar bize, “Kemal Bey var ya, çok iyi içselleştirme yapar” mı demek istiyor?

Demek ki boşlukları çok iyi görebilen ve dikkati dağıtmamak için icabında espriler de patlatan bu “boksör”, aynı zamanda bir içselleştirme ustası. Bir şey duydu diyelim; hemen alıyor ve içselleştiriyor. Dersim’de yaşananları niçin içselleştiremiyor? Seyit Rıza denildiğinde niçin tavana bakıyor? Orası ayrı...

Bitti mi?

Biter mi hiç?

Kemal Bey, o günkü şahane konuşmasında “öfkeli sözler söylemeyi, bağırıp çağırmayı, kürsü yumruklamayı” bir tarafa bırakmış “falan...” . Onun yerine “anlatmayı, ikna etmeyi, rakamları konuşturmayı, diyaloğu, karşısındakini etkilemeyi” tercih etmiş. Bu açıdan da farklıymış...

Coşkun’un yazısı bu biçim “güzellemelerle” devam edip gidiyor.

Tekrarlayalım:

Boşlukları çok iyi gören boksör...

Laf atmalara verilen zekice cevaplar...

Müthiş espriler...

Mükemmel beden dili ve kürsü hâkimiyeti...

Diyalog...

Rakamları konuşturma...

İkna gücü...

Uzatabilirim ama kifayet eder sanıyorum.

Bir tek şey söyleyip kapatacağım:

Bunca yılın yandaşıyım, bu kıvrıklıkta, bu açıklıkta, bu yaratıcılıkta, bu mükemmellikte bir “Recep Tayyip Erdoğan güzellemesi” yazamadım.

İşbu Coşkun, “Kasetin çıktı... Derhal istifa et... İstifa et ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun önü açılsın...” diye atarlandığı Deniz Baykal için de şu güzellemeyi yapmıştı: “Konuşması hakikaten şahaneydi, hakikaten mükemmeldi, hakikaten ikna ediciydi...”