Romancı olarak bildiğimiz, “romancı” kalmasında da hayır bulunan Ayşe Kulin, bir televizyon programında “İslam” ve “Müslümanlar” konusunda birtakım laflar etmiş.
İzleyemedim.
Haberlerini okudum sadece.
Duyduklarım beni şaşırtmadı.
Kulin’in söylemeye çalıştığı ama (konu hakkındaki cehaleti nedeniyle) söyleyemediği (yahut yanlış söylediği) şeyleri ve daha fazlasını, yıllardır belli bir İlahiyat ekolü söylüyor zaten...
Kıyamet kopmuyor.
Biz de kıyameti koparmayalım.
Hele, “Ayşe Kulin’den İslam’a hakaret” türünden zorlama sonuçlar çıkarmayalım.
Kulin İslam’a hakaret etmiyor.
Belli bir “din algısını” ve “yorumunu” eleştiriyor. İlle de hakaret arayacaksak, belli bir din yorumunun müntesiplerine hakaret ediyor. Öyle diyelim...
Ki, bunun da zorlama bir çıkarım olacağını düşünüyorum.
Ne diyor hanımefendi? “Kuran’ı yeniden yorumlamak lazım, çok kavram esas anlamından kaydı, öz gitti. Ben bu değişikliği laikler yapamaz, dindar insanlar yapar diye düşünüyorum...”
Bunu “içeriden” bakan insanlar da söylüyor; “Kur’an’ı yeniden tefsir edelim” diyor, “fıkhedelim” diyor.
Hayrettin Karaman hocaya sorun “Niçin fıkhetmemiz gerekir?” diye, size ciltler dolusu izahat yapsın.
Hanımefendiye şunu söyleyebiliriz:
Dile getirdiğiniz konuları (nakısa gördüğünüz hususları) tartışabilmeniz için biraz “teoloji” bilmeniz, bazı kavram ve ıstılahlardan haberdar olmanız gerekiyor.
Bilmediğiniz alanlara şallak mallak dalarsanız, sıkıntı olur.
Sıkıntı yaratmayın.
Romanınızı yazın, paranızı alın.
PİS YANDAŞ
Tepeden tırnağa CHP kesmişsin... Kişisel sayfanda CHP propagandası ve güzellemesi... CHP bayrağı altında verdiğin onlarca gülümseyen fotoğraf... CHP mitinginde saptanmış “yandaş” ve “gönüldaş” görüntülerin. Bilmem ne kolu çalışmalarıyla ilgili yüksek fikir teatileri...
Her zerrenle CHP’ye bulanmışsın, kalkmış bir de “pis yandaş” diye laf sokuyorsun.
Hayatımda hiçbir partiye, derneğe, vakfa, cemaate, sendikaya üye olmadım.
Hiçbir bayrağın altında yürümedim.
Hiçbir disiplinle kendimi kayıtlamadım.
Hiçbir çalışma kolunda yer almadım.
Bir kanaatim, bir dünya görüşüm, savunduğum doğrular var.
Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi, meşru “seçme hakkımı” kullanıp bir partiye oy veriyorum ve o partinin başarılı olmasını istiyorum.
Sana hak olan bir şey, bende niçin “nakısa” sayılıyor?
İzah et de, bilelim.
EHEM VE MÜHİM
Efendim, İngilizler Samsun’da daha az miktarda kuvvet bulunduruyormuş... Bu ne cehaletmiş...
Ne fark eder?
Bunun miktarı neyi değiştirir?
İki yere İngiliz askeri vardı: İstanbul ve Samsun...
Mustafa Kemal Paşa da, İngilizlerin kuvvet bulundurduğu Samsun’a çıkmıştır. Bu, yaptığı işi küçültmez. Değerinden eksiltmez.
Niçin bu bilgiyi gizliyorsunuz bizden?
Niçin Bandırma vapuru sakinlerinin, gemiye “İngiliz vizesiyle” bindiklerini, indikleri yerde düşman kuvveti bulunduğunu yazmıyorsunuz?
Bu kadar kitap yazdınız. Bu kadar belgesel çektiniz. Onlarca, yüzlerce İnkılap Tarihi hocası yetiştirdiniz. Bir sürü Zülfü Livaneli’niz var. Yüzlerce kürsü ve enstitü kurdunuz. Kamyonlar dolusu propaganda malzemesi ürettiniz. Milyonlarca bayrak salladınız. Bu uğurda darbeler yaptınız, muhtıralar verdiniz.
Niçin bu basit “tarih bilgisini” gizliyorsunuz bizden?