Şimdi ister misiniz bunlara da darbeci desinler!

İstemeyiz... Kimse, değerli bir işverenler topluluğu olan TÜSİAD için “darbecidir, siyaset dışı yöntemleri savunmaktadır, teknokratlar iktidarına göz kırpmaktadır” diyemez.

Burnu diyenler, Hasan Cemal’den fırça yer.

Hürriyet’in “paralele bağlamış coşkun yazarının” diline düşer.

Rahmi Bey’in gadrine uğrar...

İyidir yani TÜSİAD...

O zaman biz de, bu iyi ve hiçbir zaman darbe filan gibi sevimsiz işlere bulaşmamış TÜSİAD’ın durumuna bir bakalım ve bazı sorular soralım...

Bakalım, gerçekten de hep “açıklıktan, şeffaflıktan, demokrasiden” yana mı olmuşlar?

Bakıyoruz ve görüyoruz ki, TÜSİAD, hiçbir zaman, kendisini meşru siyasete karşı sorumlu hissetmemiş...

Hep başka telden çalmışlar...

Mesela, gazete ilanlarıyla hükümet düşürmüşler...

Sürekli siyaseti sıkıştırmışlar. Daha da kötüsü, sürekli siyaset dışı odaklara servis yapmışlar.

Bir işverenler topluluğu olarak TÜSİAD’ın piyasa ekonomisinden, kapitalizmden yana olması beklenir.

Bakıyoruz ve görüyoruz ki, TÜSİAD, piyasa ekonomisini hiç sevmemiş, kapitalizmden köşe bucak kaçmış... Piyasa ekonomisine karşı Mussolini tarzı “kapalı iktisatı”, serbest piyasaya karşı “devlet kapitalizmi” diyebileceğimiz “Sovyetik uygulamaları” savunmuş...

Bir işverenler topluluğu olarak TÜSİAD’ın, en azından özelleştirmeleri benimsemesi, savunması ve bunu biricik siyaset haline getirmesi beklenir...

Bakıyoruz ve görüyoruz ki, TÜSİAD, özelleştirmeci iktidarlara karşı hep savaş açmış... Özelleştirmelerden aslan payını kaptığı halde, bu savaşa ara vermeyi düşünmemiş.

Bir işverenler topluluğu olarak TÜSİAD’ın, yine “ekonomi” çerçevesinde bir “merak” içinde olması ve bu merak doğrultusunda birtakım politikalar geliştirmesi beklenir.

Bakıyoruz ve görüyoruz ki, TÜSİAD, merakı hep başka alanlarla, üzerine vazife olmayan konularla sınırlı olmuş...

Reflekstir:

Eğitimde reform mu yapılacak?

Hemen TÜSİAD’dan bildiri gelir...

Katsayı mı düzenlenecek?

Hemen TÜSİAD’dan bildiri gelir...

İmam Hatip Okulu mu açılacak?

Hemen TÜSİAD’dan bildiri gelir...

Köprü mü yapılacak? Havaalanı mı açılacak? Nükleer enerjiye mi geçilecek?

Hemen TÜSİAD’dan bildiri gelir...

Mavi Marmara gemisi Gazze’ye yardım mı götürecek?

Hemen TÜSİAD’dan bildiri gelir...

Kısmi anayasa değişikliği mi yapılacak?

Hemen TÜSİAD’dan bildiri gelir...

Darbelere cevaz verdiği öne sürülen malum maddeyle ilgili düzenleme mi yapılacak?

Hemen TÜSİAD’dan bildiri gelir...

Parlamento Cumhurbaşkanı mı seçecek? (1987’yi hatırlayalım!)

Hemen TÜSİAD’dan bildiri gelir...

Bu bildiriler, üstelik, çoğu zaman MGK bildirileriyle senkron oluşturacak biçimde tasarlanır.

Bir refikimiz, TÜSİAD’ın yayınladığı son bildiri üzerine, “İnşallah Erdoğan TÜSİAD’ı da darbeci, komplocu ilan etmez” diye yazmış; sanki TÜSİAD bu süreçlerin dışındaymış gibi...

Erdoğan’ın bunu ilan etmesine gerek yok ki... Malumu ilam olur...

TÜSİAD zaten darbelerin içindedir... Darbecidir...

Refikimiz, 28 Şubat sürecinde, TÜSİAD’ın (TÜSİAD’a üye değerli işverenlerin) hangi rolü üstlendiğine baksın... İshak Alaton’un dediklerine kulak versin.

Bir de şunu araştırsın:

Bugüne kadar hiçbir darbeyi kaçırmamış ve hepsini usulünce desteklemiş, 28 Şubat sürecinde de “Üst düzey bir general beni aradı, dedi ki...” şeklinde “korkutucu”

yazılar yazan duayen gazeteci kimdi?