Son dönemde sanatta, özelde tiyatro ve sinemada husule gelen tartýþmalar bazý þeyleri konuþmanýn zamanýnýn geldiðini, hatta geçmekte olduðunu ortaya koydu. Þöyle bir sosyolojik saptama yaparsak; toplum yapýsýnda þikayetkar olduðumuz noktalarý aslýnda bir yandan besleyerek, yeþerterek iþlerimizi sürdürüyor, aygýtlarý ayakta tutuyoruz. Bir yandan temizlemeye, arýndýrmaya çalýþýyorken, diðer yandan, kirletiyor, hatta zehirliyoruz. Görsel ve yazýlý medyanýn genel halleri iç açýcý bir manzara sunmuyor; ayný medyada sorunlardan yakýnýlýrken, sorunlarý besleyen giriþimlerden de geri kalýnmýyor.
***
Sanatýn muhafazakarlaþmasý bana göre, savunulan, yanýnda durulan ilkeleri karþý çýkýlan normlarla bir arada kullanmak, beraberliklerinde bir beis görmemektir. Bu ilkeler, inanca ve yaratýlýþa dair olsa da, statükonun meþruiyet kazanmasýyla bunlar zafiyete uðramakta, taviz verilmekte, muhafazakar uysallýða savrulunmaktadýr. Oysa muhafazakarlýk yerine savunulmasý gereken, dik duruþ, özgüven ve kiþilikli bir tavýr alýþ olmalýdýr. Bu anlamda belki de kurulmasý gereken tanýmlama, ilkeli geleneksellik olabilir.
Birçok deðiþkenin söz konusu olduðu sinemada, günümüzde oluþagelen sorunlarýn baþýnda aðýz bozukluðu yani kaba argo ve maalesef küfür, þiddet ve açýklýk gelmektedir. Yüzümüzde bir tebessüm meydana getiren edebi argonun yerini ne yazýk ki grafik argo almaya baþlamýþ, giderek bu durum galiz küfürlere dönüþür hale gelmiþtir. Öyle ki, saygýn festival mahfilleri dahi bu yapýmlarý ödüllendirir bir pozisyona bürünmüþlerdir. Ýnsan, gerçek hayatta bu argoyu veya küfrü kullanmaktan, yakýn çevresinde iþitmekten, kendisine öyle hitap edilmesinden rahatsýz olmamakta mýdýr? Nasýl bir sosyal çevre arzuluyor, talep ediyorsak, hangi insani iliþkiler içinde yaþamak istiyorsak, bir zahmet, filmlerimizi de o parametreler çerçevesinde oluþturalým, sorunlara iþaret etmekte belli simgeleri ve dolayýmlamalarý, çaðrýþýmlarý, soyutlamalarý sanatçý duyarlýlýðýmýz ve yeteneðimizle ortaya koyalým. Sanat, tam da budur: Gerçeði, belli bir entelektüel ve estetik süzgeçten geçirerek tasvir ve temsil edebilmek, bazen birebir göstermeden, farklý yollarla ifade edebilmek.
Ayný biçimde, þiddetin olduðu gibi sergilenmesi, sinemanýn konumunu sarsar bir hale gelmiþ, zihinleri iðdiþ eder bir fonksiyon yüklenir olmuþtur. Öte yandan, sýnýrsýz þiddet, insaný kanýksatýr bir hale bürünmüþ, neredeyse kayýtsýz ruh yapýlarý inþa eder olmuþtur. Birebir, göstermeci bir tavýr, gerçekçilikle sinemanýn sefaletini hazýrlamýþ, saygýn bir konum aþaðýlara çekilir olmuþtur. Açýklýðýn ortaya konuþu ise, insana özgü olan biricik mahrem alaný umumileþtirerek, aradaki perdeleri kaldýrmýþ, herkesi birbiriyle neredeyse ‘akraba’ eder hale gelmiþtir. Mesafenin bu denli kalkýþý, aslýnda baþka keyfiyetleri de beraberinde getirmiþtir; üzerinde düþünüldüðünde, farklý noktalar görülecektir. Ýþin rencide edici ve günah yönü ise baþka bir boyuttur.
Yakýnda kaybettiðimiz genç yönetmen Seyfi Teoman’a Allah’tan rahmet dilerim. Kader çok yönlü düþünüldüðünde, insan ne kadar da kýrýlgan ve zayýf bir varlýktýr, zulmedenlerin gücü ne kadar da zavallý ve geçicidir!