Meydana gelen tartýþmalara bir katký yapmak amacýyla, sanýyorum sinemanýn gerçekçilikle olan ilintisi üzerinde durmakta oldukça yarar var. Sinema, ortaya çýktýðý günden itibaren gerçek hayatý olduðu gibi, ancak sanatçýnýn muhayyile gücü süzgecinden geçerek taklit etme suretiyle beyazperdeye yansýdý. Yedinci sanat, tanýmý gereði göstermek, teþhir etmek, sergilemek üzerine kurulu ve inþa edilmiþ bir dile sahiptir. Bu özelliði dolayýsýyla yapýlacak tasvirin, ortaya konacak temsilin ölçülü ve bazý dengeler gözetilerek ifa edilmesi gerekmektedir. Sinema, kendi tarihi boyunca manipülasyona ve duygu sömürüsüne açýk görüntülere en basitinden baþlayarak gitgide artan bir oranda yer vermeye baþlamýþ ve o ölçüde sinemanýn ruhu da bundan en fazla zarar gören olgu olmuþtur.
Sinema, ilk ortaya çýktýðý tarihlerde belge özelliðiyle dýþ dünyayý kayýt alma yönünde çalýþmalar ortaya koyarken, sonrasýnda bu yeni sanatýn kurmaca tarafý keþfedilmiþ ve böylece hikayeler oluþmaya baþlamýþtýr. Bir senaryonun dramatik boyutu içinde belli öykülemeler yapýlmýþ, heyecan faktörünün seyirciyi sürükleyen, hikayeyi akýcý kýlan bir yaný olduðunda düþünülerek onun üzerinden duygu yoðunluklu bir söylem geliþtirilmiþtir. Gerçek hayatýn verileri ne zaman ki biraz abartýlarak manipülatif, istismara, suistimale, giderek duygu sömürüsüne açýk bir þekilde görselleþtirilmiþ, sinemanýn ayný zamanda en büyük zaafý olan göstermeci/teþhir edici yönü belirmeye baþlamýþtýr. Ýþte bu noktada, kaba argo, þiddet, küfür ve açýklýk, aslýnda insan ruhunu yüceltmeyi, aþkýn duygular iletmeyi ve varoluþu yapýcý bir biçimde beslemeyi amaçlamasýný tanýmýnda barýndýran sanat eserinde bulunmamasý gereken unsurlar olarak belirmektedir.
***
Kaba argo, küfür ve þiddet, insaný insana kurt kýlan, nefsin zayýf kaldýðý anda ortaya çýkan güç gösterileridir. Gerçek hayatta olabilecek bu insani durumlarýn hemen hemen birebir þekilde bir sinema sanatý eserinde yeralmasý, o filmin oluþturmayý hedeflemesi gereken olgunlaþmýþ seyirci kitlesi üzerinde psikolojik olarak yýkýcý tesirlere yol açmaktadýr. Gerçek hayattaki böylesi menfi durumlarý görsel olarak yeniden sunmak, gerçekçiliði foto-jurnalizm esprisiyle temsil etmek, seyirci psikolojisi üzerinde manipülasyon ve duygu sömürüsü yapmaktýr. Ayný biçimde, açýklýðýn beyazperdede belirmesi, yine gerçekliði temsilde kolaya kaçarak, iki insana ait çok özel anlarý birebire yakýn þekilde umumi olarak paylaþýma sunmaktýr. Böylelikle insanlar arasýnda belli perdelerin kalkmasý ve farklý algýlarýn genelgeçer olmasýnýn da yolu aralanmaktadýr. Sinemadaki bu görsel rahatlýk, internet ortamýnda ucu-bucaðý belirsiz, ayyuka çýkmýþ bir görsel sefalete dönüþmektedir. Benim sözkonusu festivalde karþý çýktýðým öge, cinslerin gerçek hayattaki tercihleri deðil, açýklýk temsillerinin sinema yoluyla geldiði uç noktadýr. Bundan sonrasý, insanlarýn hayvanlarla ve küçük çocuklarla iliþkisinin sinemaya yansýmasýdýr.
Sinemada gerçekçilik, üzerine düþünülmesi ve baþedilmesi gereken, sinemanýn bünyesinde taþýdýðý en büyük zaaflardan biridir. Ýnsan ruhu, asilliði, kendini aþmayý, tekamülü amaçlayýp olgunlaþmayý, yücelip aþkýn düzlemlere çýkmayý arzular. Böyle bir olma yolunda, amiyane ve düþük yaþam çevrelerinin yaþantý temsilleri onu ancak vasatýn altýnda, zayýf nitelikli veya ‘mediocre’ bir konumda tutacaktýr. Bir yönetmen nasýl bir sosyal çevre veya toplum görmek istiyorsa veya gördüðünü vehmediyorsa, sinemasýný da o biçimde kurmaktadýr. Toplumsal gerçeklikte ortaya çýkan sorunlarýn sinemada temsil edilmesi isteniyorsa, bunun yolu onlarýn çaðrýþýmlar, dolayýmlamalar, semboller, anýþtýrmalar, göndermeler, hissettirmeler vasýtasýyla tasvir etmekten geçmektedir. Burada da marifet, yönetmenin maharetine düþmektedir. Toplumsal sorumluluk, yönetmene böylesi bir yüklem getirmektedir. Devlet düzeyindeyse, korumacý yaklaþýmlarýn niteliði anlamýnda eski Sovyetler Birliði ve Ýran sinemasýnýn bugünkü pratiklerine bakmakta yarar vardýr.