Türkiye’de sinema vizyonunu takip etmek çok zor... Muhtemel giþe hitleri ve majör Amerikan firmalarý tarafýndan daðýtýmý yapýlmayan filmlerin gösterime giriþ tarihleri son anda deðiþebilir. Geçen hafta yazmayý tercih edebileceðim üç ilginç film birden gösterime girmiþ... Bir telafi yazýsý yazmak þart oldu!
Gösterimde bulunan üç ilginç filmden ilki “Gözümün Nuru”. Genç kuþak sinemamýzýn özgün yaratýcýlarý Hakký Kurtuluþ ve Melik Saraçoðlu’nun imzasýný taþýyan, geçen ay Adana’da Altýn Koza’yý “Yozgat Blues” ile paylaþan kazanan bu filmi daha ayrýntýlý ele alacaðým. Ama siz bir an önce izleyin, kaçýrmayýn derim.
Srdjan Goluboviç’in birçok uluslararasý ödül kazanan “Kesiþen Hayatlar”ý ve 2012’de Cannes Film Festivali’nde yarýþan yeni Thomas Vinterberg filmi “Onur Savaþý” da geçen Cuma gösterime girdi. Üçü de birbirinden iyi filmler... “Onur Savaþý”nýn cinsiyetçi yaklaþýmýna fena halde sinir olmakla birlikte gayet iyi yapýlmýþ bir film olduðunu inkar edemem. Danimarka sinemasýnýn alamet-i farikasý oldu bu yaklaþým. Sahte soylu Lars von Trier’e baka baka karardý galiba Danimarkalý sinemacýlar! Türkiyeli sinemacýlarýn dibi kara zaten!
Her þeyden kadýnlarý sebep tutma, onlarý þeytanileþtirme ya da karikatürize etme, ya hain ya aciz olarak gösterme, kurtarýlmasý gereken kurban olarak sunma eðilimi bütün sinemacýlarýn ortak sorunu: Kadýn erkek ayýrt edilmeksizin! Ýlkel bir koþullanma iþte...
Fakat “Onur Savaþý” biçem açýsýndan çok da “iyi” bir film, ne yaparsýnýz... Yakýn arkadaþýnýn altý yaþýndaki kýzý tarafýndan haksýz yere cinsel tacizle suçlanan, kadýn meslektaþlarýnýn iþgüzarlýðý yüzünden hayatý cehenneme dönen bir öðretmenin mücadelesini konu ediniyor. Bu yüzden de Türkçe adý “Onur Savaþý” koyuldu. Oysa bu Thomas Vinterberg filminin orijinal adý “Jagten”, av anlamýna geliyor. Avlanan da, suçu henüz tespit edilmeden hayatý mahvedilen öðretmen.
Yönetmenin yaklaþýmýný Türkiye’de süregiden pek çok tecavüz davasýnda hakimlerin yaklaþýmýna yakýn bulmamýn nedenine gelince: Küçücük bir kýza cinsellik yükleyip, onu yeterince yakýnlýk görmediði bir erkeðe tuzak kuran diþi olarak tarif etmedeki baþarýsýna diyecek yok filmin! Altý yaþýndaki kýz çocuðu aile dostlarý da olan öðretmenini pek seviyor, evdeki huzursuzluk yüzünden ona sýðýnýyor ama beklediði kadar sevgi göremeyince kýskançlýktan yalanlar uyduruyor!
Thomas Vinterberg, toplumun maçoluðunu sergilemekten de geri durmuyor asýl hedefi kadýnlar. Çocuk oyuncusunu isabetle seçmiþ ve yönetmiþ: Burnunu oynatma tikiyle, derin göz çukurlarýyla, fazlasýyla kalkýk burnuyla minik bir cadý olarak sunuyor onu! Karþýsýna ise her bir jesti ve mimiðiyle, þahane fiziðiyle bir güven ve þefkat abidesi gibi duran yakýþýklý ve çekici Madds Mikkelsen’ý koyunca dava kapanýyor kendiliðinden. Geriye kalan karakterler telaþlý ve kötü niyetli çalýþan kadýnlarla namuslarýný ve ailelerini korumak için her þeyi göze alabilecek ama adil olmaya gayret eden erkek aile reislerinden ibaret. Av metaforu da çocuklarý deðil öðretmeni simgeliyor kurban olarak!
Orijinal adý çemberler ya da daireler olarak tercüme edilebilecek “Kesiþen Hayatlar” ise hakikaten saðlam bir film. Eski Yugoslavya’yý parçalayan savaþýn þiddetini ve ondan geriye kalan ayrýmcýlýk ve nefreti sergiliyor, ancak cesur ve baðýþlayýcý olarak bunun üstesinden gelinebileceðini gösteriyor. Genç yönetmeni Srdjan Goluboviç, ayrýmcýlýðýn birey ve toplumda paket program halinde varolduðunu ve geçmiþteki politik kavgalarý devam ettirmenin ilkel bir kan davasý gütmekten farksýz olduðunu kavramýþ.
Birçok karakterin kesiþen öykülerini anlatan bu film, Balkanlardan Ortadoðu’ya kadar farklý etnisitelerin bir arada yaþadýðý ve savaþtýðý her bölgede ibretle izlenmeli.