11 Eylül 1973’te Þili, 12 Eylül 1980’de Türkiye, 14 Eylül 1960’ta Kongo, 30 Eylül 1965’te Endonezya... Dünyanýn dört bir yanýnda Eylül, ‘maalesef’ darbe ayý. Ama gün gelir devran döner, darbeciler damgalanýr, çekilen acýlarý yansýtan sinemacýlar ise kahramanlaþýr. Bu yazý ‘kahramanlar’ üzerine.
Meþhur cunta ve diktatörlükleri ele alan filmler arasýnda belgesel türü aðýrlýkta. Daha þiirsel çalýþmalar tercih edenler Guzman’ýn Iþýða Özlem’ini seyretmeli.
Askeri darbelerle sinemanýn doðrudan bir baðý vardýr. Sinemacýlar, her daim cuntalarýn hedefi olur ve hapsi boylar. Bu hapsi boylama hadisesi pek öyle yazýlýp okunduðu gibi kolay deðildir. Yaka paça evlerinden ofislerinden çýkarýlýrlar, eþyalarý darmadaðýn edilir, filmlerine ve kiþisel belgelerine el konur, iþkenceden geçirilirler, devleti yýkmak için örgüt kurma gibi uyduruk suçlardan adil olmayan biçimlerde yargýlanýrlar, bazen hiçbir suç isnat edilmeden çok uzun tutukluluk süreçleri geçirirler, aileleri ve yakýnlarý periþan edilir...
Þili’de, Arjantin’de, Salvador’da, Brezilya’da, Meksika’da, Portekiz’de, Ýspanya’da, Mýsýr’da, Kongo’da, Yunanistan’da, Türkiye’de, Pakistan’da, Myanmar’da, Endonezya’da bütün bunlar yaþandý ve yine yaþanabilir. Aylardan Eylül olunca tahtaya vurmak lazým! Mart da az deðil ama her nedense dünyanýn dört bir yanýnda Eylül ayý darbe ayý olarak çok raðbet görüyor! 11 Eylül 1973’te Þili, 12 Eylül 1980’de Türkiye, 14 Eylül 1960’ta Kongo, 30 Eylül 1965’te Endonezya... Filipinler’in seçilmiþ Devlet Baþkaný Ferdinand Marcos’un sýkýyönetim ilan etmesi de 22 Eylül 1972...
Ama gün gelir devran döner... Darbe ertesi diktatörlüðünü kuranlarýn vadesi dolar... Sansür kalkar... O ara ya sürgüne gitmiþ ya özgür olacaklarý günü beklemiþ sinemacýlar öykülerini anlatmaya baþlar. Onlarýn çocuklarý büyür ebeveynlerinin öykülerini, çocukluk anýlarýný paylaþýr. Darbe dönemlerinin, bir süre sonra sivil kýlýðýna girseler bile nitelikleri hep askeri kalan diktatörlüklerin bütün acýmasýzlýðý gözler önüne serilir. Belgeseller tarihe kayýt düþer, kurmacalar ahlaki çöküþü ve çekilen acýlarý yansýtýr. Darbeciler sonsuza dek damgalanýr, sinemacýlar ise kahramanlaþýr.
Dünyada askeri darbeleri tecrübe etmek zorunda kalmýþ çok sayýda talihsiz ülke var. Kara Afrika ülkelerinin pek çoðunda birkaç yýl aralýkla darbeler olurdu, halen daha iç savaþlar devam ediyor... Ama bu ülkeler sömürge geçmiþleri yüzünden siyasi istikrarsýzlýðýn yaný sýra film endüstrisi gibi yatýrým isteyen bir sektörde de yeterince geliþmiþ deðil. Afrika darbeleri üzerine belgeseller var ama kurmacalar genellikle eski kolonyalistlerin gözünden iç savaþýn vahþetine odaklanýyor. Darbelerden nasibini fazlasýyla alan Güney Amerika ülkeleri bu konuyu bütün yönleriyle yýllardýr sinemaya aktarýyor. Bazý ülkelerin darbe filmleri kendi endüstrilerinde kaldý, uluslararasý alana çýkamadý.
‘Meþhur’ cunta ve diktatörlükleri ele alan filmler arasýnda elbette belgesel türü aðýrlýkta. Darbelerin halka þok geçirtmek, korkutup sindirerek direncini kýrmak böylece ülkenin kaynaklarýný rahatça özelleþtirmek, satmak, sermayenin istediði gibi emekçileri sömürmesini saðlamak için yapýldýðýný belgeleyen ‘Þok Doktrini’ misali belgeseller birer siyasi söylev niteliði taþýyor. Diðerlerini kompakt birer tarih dersi niyetine izleyebilirsiniz.
Daha þiirsel çalýþmalar tercih edenler için Þilili usta Patricio Guzman’ýn Atacama çölünde sevdiklerinin kemiklerini arayan kayýp yakýnlarýyla yýldýzlarý gözlemleyen astronomlarýn çabasýný karþýlaþtýran Iþýða Özlem’i öneririm. Belgeselden öte bir þey, baþka bir duyarlýlýk...
Endonezya’da olanlar hakkýnda bu yýl çýkan, Amerikalý yönetmen Joshua Oppenheimer’ýn imzasýný taþýyan The Act of Killing/ Öldürme Eylemi adlý Danimarka yapýmý belgesel dramadan baþka hiçbir film bilmiyorum. Ama o da çok çarpýcý. Ayný þekilde Myanmar’daki diktatörlüðü de John Boorman’ýn Beyond Rangoon/ Burma’da Gözyaþlarý filmine fon olan çatýþmalar dýþýnda göremedik.
ÞÝLÝ VE ARJANTÝN FÝLMLERÝ
Þili ve Arjantin sinemasýnda onlarca film arasýndan bir seçim yapmak çok zor. Arjantinli usta Fernando Solanas bütün kariyerini bu mesele üzerine kurdu, belgesellerinin herbiri de diðerinden deðerli. Carlos Gardel’in sürgününü anlattýðý Tangolar ile iþkencelerden sonra hapisten çýkan bir adamýn yabancýlaþmasýný büyüleyici biçimde görüntülediði Güney’i tereddütsüz öneririm. Marco Bechis’in Garaj Olimpo’su Arjantin diktasýnýn soðukkanlý iþkence ve cinayetleriyle insanlýðý utandýran bir film. Luis Puenzo’nun Resmi Tarih’i ise onu tamamlýyor adeta: Gözaltýnda kaybedilenlerin bebeklerinin orta sýnýf ailelerine evlatlýk verilmesini irdeliyor.
Þilili Pablo Larrain’in Post Mortem’i de benzersiz bir film. O paniði, baskýyý, þiddeti filmin soldurulmuþ renk paleti misali soluk tenli morg çalýþaný karakteri aracýlýðýyla mükemmel yansýtýyor. Þili’deki durumu Missing/ Kayýp adlý filminde anlatan Costa Gavras anavataný Yunanistan’daki Albaylar Cuntasý’ný Vassilikos’un romanýndan uyarladýðý, bir siyasetçinin suikaste kurban gitmesini konu alan Z/ Ölümsüz Z’de anlatýr. Pantelis Voulgaris’in Petrina Hronia/ Taþ Yýllar’ý aþýk bir çift, Theo Angelopoulos’un O Thiassos/ Kumpanya’sý gezgin oyuncular aracýlýðýyla o dönemin karanlýðýný beyazperdeye taþýr.
Brezilya da yýllardýr 1964 darbesiyle hesaplaþýyor. Lucia Murat iþkence gördüðü dönemi belgesellerinde farklý yönleriyle ele almaktan vazgeçmez; ödüllü yeni filmi A Memoria que me Contan/ Bana Anlatýlan Anýlar misali. Cinema Novo’nun kurucusu Glauber Rocha’nýn bütün filmleri adaletsiz bir sistemi eleþtirmek üzerine kuruludur. 1971 yýlýnda gönüllü sürgüne gitmiþtir ülkesinden. Manuel Puig’in Kiss of the Spider Woman/ Örümcek Kadýnýn Öpücüðü de hapishanedeki fiziki ve psikolojik iþkenceye odaklanýr.
Yönetmenler bazen ülkelerindeki sorunlarý, yoksulluðu ve baskýyý göstererek de diktatörlüklere kafa tutar. Mýsýrlý yönetmen Atýf El-Tayib’in El Barii/ Masum adlý 1986 yapýmý filmi, toplum polisine katýlmasý için köyünden getirilen ve politik tutuklularýn devlet düþmaný olduðuna inandýrýlan bir delikanlýnýn gözünü kýrpmadan cinayet iþlemesini konu alýr. Ancak okumuþ bir köylüsü de ayný iddiayla görev yaptýðý kampa getirilince sisteme inancý sarsýlýr... Filipinlerin merhum ustasý Lino Brocka’da ülkesinde bugüne dek yapýlmýþ en iyi film olarak anýlan Maynila: Sa Mga Kuko Ng Liwanag/ Manila: Iþýðýn Pençesinde adlý filminde köyden kente gelen bir gencin serüveni aracýlýðýyla sefaleti ve eþitsizliði gözler önüne serer.
MEMDUH ÜN VE ATIF YILMAZ
Dünya turunun sonunda Türkiye’de durmamak olmaz. 12 Eylül döneminde yapýlanlarý sorgulayan filmler arasýnda hemen iki ustanýn yapýtlarý gelir akla: Memduh Ün’ün Bütün Kapýlar Kapalýydý ve Atýf Yýlmaz’ýn Eylül Fýrtýnasý iþkence görenlerin normale dönmekte çektikleri zorluða deðinir. Çaðan Irmak’ýn Babam ve Oðlum’u ilk kez kitlelere ulaþarak darbenin aile kurumunu nasýl etkilediðini gösterir. Sýrrý Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez’in Beynelmilel’i sýkýyönetimin Kürt müzisyenlere baskýsýný mizahla anlatarak adý misali beynelmilel alanda kabul görür.