‘Sınıftan cevaplarla çıkıyoruz!’

Aslında televizyon reklamında duyduğum ifadenin tamamı “Sınıftan kafamızda sorularla değil, cevaplarla çıkıyoruz” şeklinde idi, başlığa tümünü taşıyamadım. 

Malûm, üniversitelerde tercihler yapılıyor, en başta da vakıf üniversiteleri, devlet üniversiteleri geride kalmıyorlar, televizyonlarda tanıtım programları gerçekleştiriyorlar, reklamlar, spotlar veriyorlar.

Bu hafta aslında bir grup meslektaşın, çoğu arkadaşım, hocam, hazırladıkları “Yükseköğretimin yeniden yapılandırılması kapsamında dikkate alınması gereken temel ilkeler ve yaklaşımlar” raporu konusunda görüşlerimi paylaşmak istiyordum bu sütunda.

Ancak, hani bazen olur ya, bir söz takılır kulağınıza, sizi tahrik eder ve ister istemez gündeminizi değiştirirsiniz ama bu rapor konusuna önümüzdeki hafta dönmek istiyorum çünkü bana çok önemli geldi.

Beni tahrik eden konu ise şu: Vakıf üniversitesinin ismini vermeyeceğim, hiç gerek yok, üstelik bu yaklaşımın geniş kesimlerce de paylaşıldığını biliyorum, televizyonlara verdiği reklamda, başka konuların yanında şunu da söylüyor: “Sınıflardan kafamızda sorularla değil, cevaplarla çıkıyoruz”.

Böyle bir ifade reklamda kullanıldığına göre mutlaka makbul bir ifade olarak değerlendirilmiş ve reklamda adaylar üzerinde olumlu etki yapar diye de kullanılmış.

Acaba öyle mi?

Üniversiteler, sınıftan çıkarken, öğrencilerin kafalarında cevapların mı, yoksa soruların mı olması gereken bir yerdir?

Makbul olanın sınıftan çıkarken öğrencilerin kafasında cevapların olması fikri şöyle bir varsayıma dayanıyor: Bir yanda kafalarında belki bir-iki soru olan ama genel anlamda konulara yabancı bir öğrenci kümesi, öte yanda da, kürsünün arkasında da bu konuları iyi bildiği varsayılan, çocukların sorabileceği sorulara yetkin yanıtlar verebilecek, gerçek denen o “şey”i temellük ettiği varsayılan öğretim üyeleri kümesi mevcut.

Öğrenciler soracak, hocalar da doğruyu öğrenciye aktaracaklar, çocukların kafalarındaki tereddüdü izale edecekler, çocuklar da sınıftan kafalarında sorularla değil, cevaplarla çıkacaklar.

Sizlere, okurlara sormak isterim, böyle bir üniversite modeli çağın, yarının üniversite modeli olabilir mi?

Böyle bir model çağın bilgi kavramı ile uyumlu mu?

Böyle bir model, daha genelinde, çağın bilim anlayışı ile bağdaşıyor mu?

Çağdaş üniversite modeli öğrencilerin sınıflardan kafalarında sorularla çıkacağı üniversite modeli olmalı.  

Öğretim üyesi denen rol model çocuklarda merak uyandırmalı, bilgiye nasıl ulaşılacağını göstermeli.

Aynı öğretim üyesi rol modeli çocukların kafalarını çok berraklaştırmalı mı, yoksa asli işi bu kafaları daha da karışık hale mi getirmek olmalı?

Ben, üniversitenin kafa karıştırma yeri olması gerektiğine daha yakın duruyorum.

İki fıkra ile bitireyim bu Pazar eğitim yazısını.

Birincisi: Einstein için söylenir, doğruluğu muhtemelen kuşkuludur, okuldan eve geldiğinde annesine hocanın iki sorusuna çok iyi cevaplar verdiğini anlatmış ama anne, küçük Einstein’a kızmış ve şunu demiş: Doğru cevap vermek marifet değildir, esas marifet doğru soruyu sormaktır.

İkincisi: Çok iyi bir üniversitenin bir mezunlar sınıfı mezuniyetten 25 sene sonra okullarını ziyaret etmişler, bakmışlar eski hocaları yeni öğrencilere sınav yapıyor, sınıfa girmişler, bakmışlar kendilerine 25 sene önce sorulan soruların tıpa tıp aynısı. Hocaya biraz sitem etmişler, 25 sene geçti, aynı soruyu mu soruyorsunuz demişler. Hoca da eski öğrencilere şöyle demiş: Sorular aynı ama cevaplar değişti.

İyi pazarlar, iyi eğitimler, iyi sorular muhterem okurlar.