Sinir harbi

Balyoz kararlarıyla gündem bir nebze olsun terörden kayar gibi olduysa da son saldırılarla terör örgütü kendisini unutturmamakta kararlı olduğunu bir kanıtladı: Örgüt 5 gün önce Hakkâri Şemdinli’ye bağlı Altınsu Köyü’ndeki Atatürk İlköğretim Okulu’nu ateşe verdi. Okulun 850 öğrencisi uzunca bir süre eğitimden uzak kalacak. PKK’nın umudu bu çocukların en azından bir kısmını yakın bir gelecekte örgütün dağ kadrosuna katabilmek.

İki gün önce ise PKK, Hakkâri’de Kürt çocuklarını okulları boykot etmeye çağırdı. PKK’ya bağlı yayınlara bakılırsa örgüt boykottan çok memnun. Yüksekova’da % 90’a varan katılımın olduğunu söylüyorlar; bu ilçede boykottan dolayı sınıflar boş kalmış. Peki, bu çocuklar okula gitmezse ne olacaklar? Cevap basit, ya sokakta polisle çatışacaklar, ya da dağlarda askerle. PKK da bunu istiyor. Önce çocukları ve gençleri sistemden koparmaya çalışıyor. Kürtler’in geleceğe ümitle bakabileceği ne varsa ellerinden almaya çalışıyor. Eğitim ise öncelikle ellerinden çekilip alınması gereken bir hak.

Saldırılar artacak

Diğer taraftan PKK’nın çıldırmışçasına sürdürdüğü saldırılar da devam ediyor. Bir önceki yazı günümle bir sonraki yazı günüm arasında bile birden fazla terör saldırısı yaşanıyor, bazen bir, bazense birden fazla şehit haberi geliyor. Bu kez de öyle oldu ve önceki gün Tunceli’de yaşanan patlamada altısı güvenlik görevlisi, biri sivil, yedi kişi hayatını kaybetti.

Görünen o ki saldırılar devam edecek, hem de artarak. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu saldırıları havaların soğumasına kadar yoğun bir şekilde beklemek gerekiyor. Ondan sonrasında bu yoğunlukta olmasa da, güvenlik güçlerinin sahada konumlanmasına ve dış gelişmelere paralel olarak saldırıların şekli değişecektir. Bu arada büyük şehirlerde sansasyonel saldırı arayışları da devam edecektir. Aynı hedef doğrultusunda örgüt Hakkâri başta olmak üzere bölgede halkı kendi eylemlerine katabilmek için boykot, ayaklanma, sokak gösterileri vs. tertiplerini devam ettirecektir. Bir gün okul yakılacaktır, diğer bir gün işyerlerine bomba konacaktır. Karayollarında seyir güvenliği ortadan kaldırılmaya çalışılacaktır ve güvenlik güçleri her yerde karşılaşacakları saldırılar nedeniyle moral bozukluğuna mahkûm edilmeye çalışılacaktır.

Örgütün beklentisi

İç acıtıcı bir manzara çizdiğimin farkındayım. Ne yazık ki güvenlik güçleri ne kadar gayret gösterirse göstersin, toplum onların başarılarını bu gibi günlerde yeterince göremez, diğer taraftan terörün bu kadar azgınlaştırıldığı bir ortamda artan şehit sayısı ve çatışmalar toplumda ‘başarısızlık’ hatta ‘yolun sonu’ olarak yorumlanabilir. Zaten terör örgütünün ve destekçilerinin kısa vadedeki planları da bu yönde, yani sinir harbinde toplumu ve devleti yıldırmak yönündedir.

Artan saldırılar karşısında, tıpkı diğer terör mağduru ülkelerde gözlendiği üzere Türkiye 2 zıt uçta radikal tepkiler gösterebilir: İlk tepki terör örgütünün saldırılarına ölçüsüz şiddet kullanımıyla karşılık vermektir. Bu durumda demokratikleşme yönündeki reformlar yavaşlar, hatta geriye gidişler olabilir. Toplumda tükenen sabır masum kesimlere kızgınlık, hatta nefret olarak dönebilir, ki bu sonuç tam da terör örgütünün istediği şeydir.

Terör saldırılarındaki artışa ikinci tepki ise pes etme duygusudur. Önce aydınlar, ardından zenginler ve devamında da diğer kesimler artık terörle yaşayamayacaklarını düşünmeye başlarlar ve hükümetten pazarlıklara başlayıp, teröristler ne istiyorsa verip, saldırılardan kurtulmayı talep ederler. Tahmin edebileceğiniz gibi bu seçenek de teröristlerin istediği bir sonuçtur. Çünkü bu durumda örgütün istediği zaman ve şartlarda masaya oturmuş olursunuz.

Elbette bir üçüncü yol da var. Ancak adı üstünde, yaşanan bir tür sinir harbidir. Bu harpte ilkesiz olan ve sadece öldürerek kazanan taraf teröristlerdir. Devlet ise kayıpları karşısında sabırlı olmak, ilkeli davranmak, mücadelesinde kararlı ve güçlü olmak zorundadır.