Biz yýllarca bugünü bekledik. Asýrlarca acý çekmiþ, baský görmüþ bir millet olarak birgün mutlaka sesimizin duyulacaðýný biliyorduk. Bizler yýllarca sesimiz duyulsun ve bizlerde baþka seslere ses verebilelim istedik. 91 ayaklanmasýndan sonra herkesin kendisini ifade edebildiði baþka baþka sesler, bu arada belli oldu. Biz her türlü ýrký, milleti kabul ediyoruz. Bugün burada bir araya geldiðimiz bu toplantý diyalog ve hoþgörünün bir kanýtý olarak oldukça önemlidir. Yaþanmýþ acýlar bitmeli ve artýk bu topraklara barýþ gelmelidir.”
Ne kadar tanýdýk deðil mi?
Gözyaþlarý bitmeli ve artýk bu topraklara barýþ gelmeli.
Bugünlerde ne çok duyuyoruz bu sözleri deðil mi?
Herkes yaþadýðý acýyý dillendirerek, kendi hikâyelerini anlatarak ‘neden bu topraklara barýþýn’ gelmesi gerektiðini haykýrýyor.
Yukarýdaki sözlerin sahibi elbette bir kadýn, ancak ne Türkiye sýnýrlarý içerisinde yaþýyor ne de dünyanýn bir ucunda!
Þuracýktan, elimizi uzatsak hemen uzanabileceðimiz kadar yakýnýmýzdan, yaný baþýmýzdan geliyor.
Kürdistan’dan... Süleymaniye’den...
Bu çýðlýk, bütün Kürdistanlý kadýnlar adýna, Süleymaniye Üniversitesi’nde öðretim üyesi olan Dr. Nezaket Hüseyin’den geliyor.
Yýllarca bugünü beklemiþ olmanýn verdiði sabýrsýzlýk içerisinde o kadar heyecanla konuþuyor ki, nefes aldýðýnda, birazcýk duraksadýðýnda bu fýrsatý kaçýracaðýný düþünüyor olmalý.
Dr. Nezaket Hüseyin’in yaptýðý Soranice konuþmayý anlamasam bile yüz mimiklerinden, sesinin titremesinden bunun bir konuþmadan ziyade bir feryat, bir çýðlýk olduðunu hissediyorum.
Hissediyoruz. Ancak anlamýyoruz.
Dolayýsýyla Hüseyin’i ‘konuþtuðu hiçbir þeyi kaçýrmak istemediðimizi, tercüme için tane tane konuþmasý gerektiði’ hususunda ikaz ediyoruz, defalarca özür dileyerek.
Tane tane, yavaþ yavaþ yaþanýlan acýyý anlatmak ve yýllarýn suskunluðunu bozmak!
Görülen zulüm nasýl anlatýlýr, hangi kelimelerle ifade edilir, hangi ses tonu çekilen acýyý dillendirebilir?
Duvarlarýndaki kanýn kurumadýðý,182 bin canýn hayatýný kaybettiði, duvarlarýnda hala kesif bir þekilde kan, irin kokan Emna Sûreka’da yaþananlar nasýl anlatýlabilir?
Yapýlan zulme iþlenen vahþete adeta alay eder gibi bir de Kuran-ý Kerim’den anlamý ‘ganimet’ olan Enfal adý verilen bu zulüm nasýl adlandýrýlýr?
Ýnsanlýk dýþý mý demek lazým, yoksa vahþet mi?
Emna Sûreka’yý gezerken, adým atabiliyor olmaktan, ayaklarýmýn üzerine basabiliyor olmaktan, nefes almaktan, gökyüzüne bakmaktan utandým.
Sýnýrýn ötesinde Emna Sûreka’da dilleri Soranice olanlar öldürülmüþ, zulmedilmiþ, soykýrýma tabi tutulmuþlar, sýnýrýn bu yanýnda da Diyarbakýr Cezaevi, dilleri Kýrmanca olanlar insanlýk dýþý iþkenceye tabi tutulmuþ.
Hikaye ayný, yaþananlar ayný.
Hafta sonu Türkiye’den bir grup kadýn gazeteci arkadaþlarýmýzla Süleymaniye’deydik. Medialog Platformu’nun Kürdistan Kadýnlar Sendikasý’yla ortaklaþa düzenlediði ‘Türkiye-Irak Kürdistan Hükümeti Kadýn Gazeteciler Medya Çalýþtayý’na katýldým.
Türkiye’den ve Kürdistan’dan kadýn gazetecilerin katýldýðý ‘toplumsal barýþta medya ve kadýnýn rolü’ çalýþtayýnýn Süleymaniye’de yapýlmýþ olmasýnýn ayrýca bir öneminin olduðunu söylemem gerekiyor.
Ancak dostane bir eleþtiri olarak, Dr. Nezaket Hüseyin’in yaptýðý açýlýþ konuþmasýyla heyecanlandýrdýðý toplantýnýn beni hayal kýrýklýðýna uðratmasa da umduðumu bulamadýðýmý söylemeliyim.
Dr. Hüseyin’den sonra konu biraz amacýndan sanki saptý.
Þöyle ki...
Türkiye’nin en önemli gündemi olan ‘barýþ süreci’ Süleymaniye’den de yakýndan takip ediliyor.
Böylesi bir süreçte, Türkiye özel bir süreçten geçerken ‘barýþ’ sürecini konuþurken Kürdistanlý kadýn gazetecilerden içinden geçtiðimiz þu süreçte bizlere ‘akillik’ yapmalarýný, daha fazla hikâyelerini, yaþadýklarý deneyimleri anlatmalarýný beklerdim.
Yani, geçmiþ dönemde medyanýn bir savaþ aleti olarak kullanýldýðý, barýþa medyanýn katkýsý, çatýþmacý ve birleþtirici medya, medyada barýþ dilinin hakim olmasý, kadýnlarýn barýþ sürecindeki etkileri gibi konu baþlýklarý açýldý.
Ancak açýlan konu baþlýklarý döndü dolaþtý ‘medyada kadýn olmak ve ne kadar çok kadýn o kadar iyi’ye getirildi. Ve medyada daha fazla kadýnýn olmasý için nasýl dayanýþma içinde olmak lazýma geldi dayandý.
Bir iki itiraz olmasa medyada ne kadar çok kadýn olursa medya o kadar vicdanlý olur hatta barýþ biran önce gelirde neredeyse mutabýk kalýnacaktý.
Kadýn eþittir vicdan, erkek eþittir çatýþma deyip uzlaþacaktýk neredeyse.
Bir ara bir arkadaþýmýz ‘bizim ülkede medyaya iktidar baskýsý’ var konuþmasýna girdi ancak doðrusunu söylemem gerekiyorsa sesin geldiði yere dahi bakmak içimden gelmedi.
Eksiðiyle gediðiyle Gazeteciler ve Yazarlar Vakfý’nýn bu bu giriþiminin çabasýnýn takdire þayan olduðunu söylemem gerekiyor.
Ortadoðu ve medyada kadýn, medyadili ve özgürlük, birlikte yaþama ve medyanýn rolü, toplumsal barýþta medya faktörü gibi tartýþma baþlýklarý Medialog Platformu’nun konuya ne kadar önem verdiðinin bir göstergesi, keþke toplantýya katýlan arkadaþlarýmýzda biraz daha hassas davransaydý daha iyi olabilirdi...