Sinop ve sağlı sollu bildik siyaset

Meclis’te Salı günleri yapılan grup toplantıları sadece siyasetçilerin ve gazetecilerin ilgi alanı olmaktan çıkalı çok oldu. Haber kanallarının parti genel başkanlarının konuşmalarını canlı yayınlamasıyla birlikte, partiler açısından bir tür “siyasi münazara”ya, liderler açısından “one man show”a dönüştü. Toplantıların peşpeşe yapılması sayesinde vatandaş, partilerin meseleleri nasıl kavradığını, çareyi nerede gördüğünü kıyaslayabiliyor.

Hatta o gün seçim olsa kime oy vereceğini dahi bu sayede netleştirebiliyor.

Kabul etmek gerekir ki bu alanda da, en yakın rakibiyle arasında yüzde 30’luk tercih farkının yanında en az 70-80 yıllık anlayış farkı olan tek parti AK Parti. AK Parti’yi diğerlerinden bu denli ayıran nedenlerden biri, partinin programı ve bunu realize etmekteki iktidar performansı ise, diğeri, tartışmasız şekilde Başbakan Erdoğan’ın liderlik başarısı. Ama en az bunlar kadar mühim olan ve sonuca etkisi dün bir kez daha görülen üçüncü şık; muhalefet partilerinin durumu!

Muhalefetin halleri

Muhalefet, memleket meselelerini bilmemek, meselelerle hakkıyla ilgilenmeyip ilgilenirmiş gibi yapmak, siyaseten noksanlık ve kusurluluk, yanlış muhalefet, çağ gerisinde kalmak, ya etnik milliyetçilik ya dar bölge milliyetçiliği yapmak gibi sorunlarla malul. Biliyoruz. Lakin bu hal, sadece onların muhalefetteki yerlerini ebedileştirmekle kalmıyor ve çözüm gerektiren sorunları, çözüm yoluna girmiş süreçleri negatif etkilediği için hepimizi bir şekilde etkiliyor, bırakın ne halleri varsa... denmiyor, dile dolanıyor.  

 

30 yılda 40 binden fazla cana, onca acıya sıkıntıya sebep olmuş bir sorunun çözümüne dair ilk kez bu kadar ciddi ama narin bir süreç başlamışken ülkenin muhalefet partilerinden ne beklenir? Ajitatif siyaset yapmaları mı, ortak gelecek için, gençlerin ölmemesi için sorumlu siyaset yapmaları mı? Türkiye siyasetinin siyaset teorilerini alt üst eden kendine özgü gerçekliğini “Türkiye’de sağ sol, sol sağdır” teziyle saptayan İdris Küçükömer’e bir kez daha rahmet olsun. Ondan bu yana Türkiye’de hemen her alanda pek çok şey değişti ama bu temel siyasi çarpıklık bir milim dahi oynamadı.

Dün mesela “sosyal demokrat” olduğu iddiasındaki CHP grup toplantısında milliyetçilik, Atatürk milliyetçiliği, şehitlik sözcükleri havada uçuşurken, “muhafazakar demokrat”ım diyen AK Parti’de kafatası milliyetçiliği, faşizm reddediliyor, ölümlerin son bulması için anneler dahil herkes sürece destek vermeye çağrılıyordu.

MHP genel başkanı Devlet Bahçeli de şaşırtmıyor, “BDP, milli onurun simge şehirlerine fitne taşıyor” diyordu. Lakin ona bu sözlerin hele de böyle bir süreçte fitneye sebep olabileceğini; beğensin beğenmesin BDP’nin yasal bir parti, Sinop’ta provokasyon için geldiği belli bir kalabalık tarafından taciz edilen milletvekillerinin halkın temsilcileri olduğunu ve şehirler arasında “milli onurun simgesi olan-olmayan” türünden ayrımcılık yapmanın bölücülüğün ta kendisi olduğunu bir hatırlatan yok mu?

Söylemezsem çatlarım

Yeni çözüm sürecinin üzerine bu kadar titizlenilirken Sinop Valisi’nin yeterince önlem almaması da, CHP’li Belediye Başkanı’nın “huzurumuzu bozmaya gelmişler” ifadesi de affedilir gibi değil.

BDP olaylardan sonra Karadeniz gezilerini erteledi. Çözüme hazırlık için böyle bir PR çalışmasına ihtiyaç olduğu kesin. Lakin zamanlaması erken. Yıllanmış algıların iki günde değişmesini beklemek hata olur. Sırrı Sakık’ın “Süreci engellerse PKK’nın da yakasına yapışırız” sözleri gibi sözlerin artmasını ve havayı değiştirmesini beklemekte fayda var. Yoksa aksi bir tesire yol açar ki,  istenmeyendir.