Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Washington’da ABD Başkanı Trump’la görüşecek. Erdoğan’ın yurttan ayrılmadan evvel ifade ettiği gibi “sisli” ve“sancılı” bir süreçte yapılan görüşmenin Türkiye-ABD ilişkilerinin istikametine de, Suriye’nin geleceğine de etki gücü olacak.
Erdoğan’ın “önceki yönetimin bakiyesi” dediği sisin ve sancının müsebbibi Trump değil ama. Obama yönetimi ve o dönemden kalma bürokratlar, yanlış siyasetler.
DEAŞ bahanesiyle YPG’nin silahlandırılması. Patriot satmayarak stratejik müttefikini Rusya’ya itmesi. Fetullahçı ajan örgütünü güdülemesi ve 15 Temmuz işgali/darbesi için teşvik etmesi. Bunlar Trump’ın da itiraf ettiği gibi Obama dönemi Amerika’sının suçu günahı...
Öte yandan Trump da ne hatasız ne günahsız. YPG’den desteğini çekmiş değil. Suriye petrolleriyle PKK-YPG’li teröristleri beslemeyi planlıyor. Müesses nizamın nabzına göre ikide bir sopa sallıyor, dengesiz tivitler yazıp rezil bir mektuba imza atıyor. Evangelistlerin oyları ve bağışlarıyla seçilme yüküne, azil süreci ve seçim baskısı eklendi bir de.
Haliyle Erdoğan-Trump görüşmesi böyle belirsiz ortamda gerçekleşiyor. Yine de tablo tamamen karanlık değil. Ticaret hacminin geliştirilmesinin karşılıklı olarak istenmesi, birilerinin dediği “ilişkiler bu kez kopar” tezini baştan boşa düşürüyor.
DEAŞ ile mücadelede de iki devlet hemfikir. Üstelik Başkan Erdoğan Bağdadi’nin ailesinden yakalanıp sorgulanan 17 kişiye dair bir dosyayla gidiyor Washington’a. Diğer başlıklarda net sonuçlar alınamasa bile bu iki konuda tam işbirliği kararı çıkacaktır.
Kaldı ki masadaki konulardan S-400’lerin aktive edilmesi bahsinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un da bir açıklaması oldu. Altun Türkiye’nin S-400’leri ABD’nin hava savunma sistemi satmaması sonrasında aldığını hatırlattıktan sonra, Türkiye’nin ortak heyet oluşturulması ve NATO sistemine uygun hale getirilmesi konusundaki şeffaflığını vurguluyor. Görüşmeye dair vurgusu ise dikkat çekici. “İki liderin kabul edilebilir ve uygulanabilir bir çözüm bulabileceğine inanıyorum”. Bu cümle bana kalırsa bir temenniden öte, iki devlet arasında bu konuda bir çalışma ve uzlaşma olduğunu haber veriyor. Öyle midir, göreceğiz.
Washington’un imzaladığı mutabakata uyması, Barış Pınarı Harekatı’nın selameti bakımından mühim. Haliyle Türkiye’nin en fazla bastıracağı konu bu olacaktır.
Erdoğan’ın elinde somut bir dosya var YPG=PKK gerçeğini anlamayanlar için de ispatlayan. ABD’ye “kahraman komutan” (!) diye takdim edilen Mazlum Kobani kod adlı Ferhat Abdi Şahin dosyası.
Çünkü bu cani, tipik şekilde “teröristi aklama-cilalama” işleminden geçirilerek sunuldu ABD kamuoyuna.
Oysa Rojava devrimi hikayesi başlayana dek onlarca terör saldırısında yer alan bir PKK’lı iken 2012’de Suriye’ye geçiyor ve birdenbire Mazlum Kobani adlı, YPG üniformalı bir “özgürlük savaşçısı” (!) oluveriyor!
İşte bir PKK=YPG örneği: Ferhat Abdi Şahin 2005’te İzmir Çeşme’deki bombalı saldırıda, Aydın-Kuşadası’ndaki bombalı saldırıda, 2006’da Antalya-Kalekapısı’ndaki bombalı saldırıda, 2008’de İstanbul-Güngören’deki bombalı saldırıda, Mersin-Adana yolundaki intihar saldırısında, aynı yıl Hakkari Şemdinli’deki karakol saldırısında yer alıyor. 2009 Tokat-Reşadiye, 2010 Hakkari-Şemdinli üs bölgesine bombalı, aynı yıl İstanbul-Taksim intihar saldırısında var. 2011 yılında Diyarbakır-Silvan, Hakkari-Çukurca ve Ankara saldırılarında, 2012’de ise Gaziantep saldırısında var.
Sonra Suriye’ye geçiyor ve YPG’li Mazlum Kobani adıyla yeni bir kariyere (!) başlıyor! Yersen! - Amiyane tabiri bağışlayın lütfen.
PKK’nın sahipleri dünyaya bunu böyle sundu ama Erdoğan’ı dinledikten sonra bakalım yediklerini hazmedebilecekler mi, göreceğiz!