Sistem her zaman ‘çift kutupluya’ döner

Son 5 yıldır “DÜNYA genelinde ekonomik kriz var” diyenlere her zaman karşı çıktım, çıkmaya da devam edeceğim. Doğal ayıklanma süreçleri “dalgalıdır” ama asla “kriz” değildir! 2008’den bugüne yaşananları şu cümleler ile tarif ettim; ortaya çıkan süreç, başta “Avrupa Birliği” olmak üzere birçok “eski merkez” için “natürel seçim-AYIKLANMA” olup “dünya geneline yayılan-yayılacak” bir kriz gibi algılanması-algılatılması doğru değildir!

Bu yazıyı yazarken aynı noktadayım; dalgalanmaları hatta “kriz algılaması” içinde yaşananları “yeni olanın ortaya çıkışı” olarak görmek daha doğrudur ve sentez bu bakış açısıyla ortaya çıkabilir...

Sevgili dostlar, insanlığın bütün değerleri “diyalektik yürüyüş” içinde ortaya çıkar. Ekonomik değerlemeler de bunun dışında kalamaz. Petrol fiyatını, altının değerini veya sistem içinde tanımladığımız para birimlerini “değerli-daha değerli veya değersiz kılan” siyasal-sosyal yapının “diyalektik kurulumudur”! Bir örnek vereyim: Dünya iki kutuplu iken kurulan dünya düzeni Amerika ve karşısındaki güç Rusya üzerine oturmuş ve 1945-1989 arasındaki fiyatlamalar da bu düzenin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. 1989, yani dünya düzeninin “diyalektik siyasi” temelinin çökmesi 1989-2001 arasında tam bir “kimlik bunalımı” yaratmış ve bu bunalım 2001 yılında “kulelerin yıkılmasıyla” görünürde daha derinleşirken Amerika’nın karşısında yeni bir güç olarak “İslami terör tanımlanması zorlaması” kısa vadeli “diyalektik yürüyüş” sağlamıştır... Evet, olmayan bir “İslami terör” algılaması zorlanmış fakat geçen yıllar bunu doğrulamadığı gibi DÜNYA genelinde GERÇEK ortaya çıkmıştır... Bugün gelinen nokta “bu karşıt gücün” gerçek olmadığının yani Amerika’yı sürekli vuracak “İslami terörün” sadece algılamada zorlandığının ortaya çıkmasıyla başlayan “siyasi dalgalanmadır, gerçeğin bilinir hale gelmesi ve SİSTEMİN yeniden “ÇİFT KUTUP” arayışına sürüklenmesidir! Yapı her zaman “çift kutup-karşıtların birliğine” doğru eğilim içindedir ve bunun siyasi-sosyolojik-ekonomik istisnası yoktur!

Sonuç: Dünya düzeni “diyalektik dinamik” olmadan şekillenemez. 1945 sonrası kurulan denklem çöktüğü ve yerine zorlanan yapı, gerçeklerin ortaya çıkmasıyla tutmadığı için, kurulacak DÜNYA DÜZENİ mayasında yeni bir “diyalektik denklem” gerekmektedir. Bu denklem de sadece “Amerika karşısında Rusya-Hindistan-İran-Çin” veya Amerika-Türkiye-Rusya üçgeni içindeki “karşıtlık” içinde yeni bir yapıyla kurulabilir. Burada iki not düşmek istiyorum: Amerika, Çin üstünde yoğunlaşacak merkez yerine karşıt olduğu-karşıt göründüğü ama işbirliği de yapabildiği Türkiye-Rusya çizgisini tercih edebilir! Önemli ayrıntı; buradaki karşıtlığın “düşmanlık” olarak düşünülmemesi gereğindedir! ABD-RUSYA “karşıtlık-işbirliği” modelini 1989’a kadar sorunsuz yürüten iki super güç olarak karşımıza çıkarlar. Karşıda duracak bir “parça” veya “eşit olma yolunda ilerleyen diğer” kavramı “diyalektik yürüyüş” için yeterli olacaktır, siyah da beyazın karşısında durur ama düşman değildir...

Sonuç: Yıllar önce ortaya atılan “YENİ DÜNYA DÜZENİ” ve “Büyük Avrasya Konfederasyonu” kavramlarını ve destekleyen tezleri bugün düşününce, “denklemin merkezinin” nerede oluşabileceğini daha iyi analiz edebiliyorum. Yeni düzeni ayakta tutacak denklem içinde muhtemelen güçlü bir Avrupa olmayacak ve bu bağlamda “iki büyükten biri olma yolunda” en şanslı bölgeler olan “Rusya-Türkiye”, “Türkiye-Orta Asya-Orta Doğu-Afrika” coğrafyaları içiçe geçmiş döngüler halinde öne çıkacak, hatta çıkmaya başladı!

Son söz: YENİ DÜNYA’ya ve oluşan ANA DENKLEM’e “lineer” değil de KAOTİK bir algılama ve sentez süreci ile bakarsak daha ileriyi görebiliriz!