Sitem

Dershane tartışmasının ateşi dindi... Bugün, nispeten daha sakin bir gün geçirdik... “Gezi dalgası” gibi vurup geçti ama epey de hasar bıraktı...

Fakat, ben hâlâ aynı yerdeyim...

Bağımsız ve bağlantısız gazeteci Neşe Düzel’in yönettiği Taraf gazetesinin yayınladığı “belge”deyim...

Hâlâ oradayım...

Kaç gündür bu hadiseyi konuşuyoruz...

Daha doğrusu, belgede dile getirilenlerin doğru olduğuna inanmak isteyen ve kendilerini buna inandıran bir grubun yaylım ateşini izliyoruz. İçinde “gayretullaha dokunmak”, “şefkat tokadı”, “fitne” gibi ifadelerin geçtiği akıllara seza haber ve yorumlar...

Böyle mi olmuştur gerçekten?

Hükümet, “cemaati bitirme” kararı almış ve bunu uygulamış mıdır?

Hangi mağduriyetler ortaya çıkmıştır?

Kime gadredilmiştir?

Hükümetin siyasi tasarruflarını (Oslo’yu) muhakeme konusu yapmak isteyen ve “kapalı darbe” peşinde koşan üç-beş bürokrat dışında (ki, sadece görev yerleri değiştirilmiştir) kim zarar görmüştür?

Kaldı ki, bu meselelerin dershane tartışmasıyla alakası nedir?

Dershaneler kapatılıyormuş...

Etüt merkezleri külliyen ortadan kaldırılıyormuş.

Birincisi, dershaneler kapatılmıyor. Sadece milli eğitim bünyesinden çıkarılıyor. İsteyen müteşebbis istediği miktarda “kurs” açabilir, istediği miktarda öğrenciyi sınavlara hazırlayabilir. Buna kim karışabilir?

İkincisi, “etüt merkezleri”yle ilgili herhangi bir tasarruf yok.

Bu defaatle dile getirildi: Yok.

Başbakan açıkladı, bakan açıkladı, hükümet sözcüsü açıkladı...

Hayır, böyle olmamış... Etüt merkezleri de “tasarı”da yer alıyormuş.

Sizin, binlerce delil gösterip, “Hayır, yer almıyor, yer almayacak” beyanınız sonucu değiştirmeyecektir; “etüt merkezi” konulu haberler ekranlarda akıp duracaktır, bir dizi dezenformasyon eşliğinde...

Hadi diyelim ki, hükümet dershaneler konusunda hoşa gitmeyen bir karar aldı.

Bunun karşılığı “topyekûn savaş düzeni” almak mıdır?

Bel altı vurmak mıdır?

Kemal Kılıçdaroğlu gibilerden medet ummak mıdır? (CHP’nin programında da yer alıyor dershanelerin kapatılması...)

Gezi’ci “liberalleri” tanıklığa çağırmak mıdır?

Hangi mecburiyetlerle “deşifre” edildiği belirsiz (esasında belirli) belgelere sarılıp, “Hükümet, cemaati bitirmek için askerle işbirliği yaptı, dershanelerin kapatılması kararı da 2004’teki MGK toplantısında alındı” sonucunu çıkarmak mıdır?

Her gün tahkir yazıları yazmak mıdır?

Başbakan’ı “diktatörlükle” itham etmek midir?

Hükümetin dershane tasarrufuna verilecek cevap, sayfa sayfa “çirkin” Nabi Avcı fotoğrafları yayınlamak mıdır? Çarpık Beşir Atalay görüntülerini dolaşıma sürmek midir?

Böyle mi olmalıydı?

Ne yalan söyleyeyim, camiaya yakın yayın organlarının, Taraf gazetesinin yayınladığı belgeye, prim vermeyeceklerini, en azından “Belge doğru ama bize yönelik bitirme planı uygulanmamıştır, bilakis cemaati bitirmeye çalışanlar bitirilmiştir, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi iptal edilmiştir, cemaat ve diğer dini oluşumlar tehdit skalasından çıkarılmıştır”diye itiraz edeceklerini düşünüyordum.

Düşüncemde yanıldım.

Şimdi bunun hayal kırıklığını yaşıyorum.