ABD’nin 11 Eylül saldýrýlarýnýn ardýndan baþlattýðý iþgallerin faturasý her geçen gün daha da aðýrlaþýyor. Önce Afganistan’a, ardýndan Irak’a gelen iþgaller, iddia edilenin aksine sözkonusu ülkelere demokrasi ya da barýþ getirmek bir yana, kelimenin tam anlamýyla ‘kaos’a neden oldu.
Afganistan, her durumda biraz uzakta kalýyor. Ama Irak’ta yaþananlar, neredeyse tüm boyutlarýyla bizi ilgilendiriyor. O nedenle þu anda olup biteni ve yakýn gelecekle ilgili hamlelerini en iyi anlamak/hesaplamak zorunda olan da Türkiye.
Bu tablo, Türkiye’nin kendi iç dengelerini saðlam kurmak zorunda olduðunu gerçeðini de ortaya çýkarýyor. Baþka bir ifadeyle, bölgede aðýr sorunlarla boðuþmak zorunda olan Ankara’nýn en büyük avantajý, yakýn tarihte çatýþmalar üzerinden devam eden siyaset kurgusunu, farklý bir zemine taþýmak olacaktýr.
Uzun yýllardýr ekonomisi aðýr darbe gören, siyaseten gücü kýrýlan, en kötüsü de kendi içinde ciddi bir etnik sorun yaþayan Ankara’nýn, bu durumu aþabilmek adýna yaptýðý birkaç hamleyi hatýrlayalým.
Kendi içinde 27 Mayýs (Baas) darbesinin oluþturduðu gayrý meþru dengeyi yýkýp, millet merkezli bir güç dengesi oluþturmak, sanýldýðýndan çok daha zor bir mücadeleyi gerektiriyordu. Nitekim peþpeþe ortaya çýkan davalar, devlet içindeki gayrý meþru odaklarýný ortaya çýkarma, daha önemlisi bunlarý kamuoyu nezdinde mahkum edebilme yönünde önemli adýmlardý.
Bugün siyaset, yakýn tarihimizde rastlamadýðýmýz ölçüde itibar sahibi ve güçlü. Bunun ne denli kýymetli olduðunu anlamak için 27 Mayýs’ý, 12 Eylül’ü, 28 Þubat’ý bir parça hatýrlamak yeterli olur herhalde.
Hala Silivri’yi alternatif bir iktidar odaðý gibi göstermeye çalýþanlar ne derse desin, içimizdeki Baas canavarý önemli ölçüde gücünü yitirdi. Ama onun gerçek yüzünü gizlemek için çaba gösteren bazý güç odaklarý, özellikle Kürt sorunu ve Suriye krizi üzerinden bu çabalarýný devam ettiriyor.
Hiç kuþkusuz bunlar geride býraktýðýmýz dönemin kodlarý üzerinden devam eden yaklaþýmlar. Eninde sonunda bunlarý öne çýkaran siyasi aktörler tasfiye olacak, onlarýn ellerinde tuttuðu kurumlar da dönüþecektir.
***
Türkiye’de devlete raðmen örgütlenmiþ bir sivil toplum geleneðinin olmayýþý, devlet dýþý organizasyonlarýn hemen her noktada gözünü Ankara’ya çevirmesine neden oluyor. Bugün fazlasýyla iç içe geçmiþ, hatta zaman zaman iktidar çatýþmasýna dönüþen bir iliþki aðýndan söz etsek bile, beklenenden daha kýsa sürede Türkiye’nin sivil gücü, bölge politikalarýnýn vazgeçilmez unsuru haline gelecek, gelmek zorunda.
Bir sivil gücün, anlayýþýn ya da çabanýn, sorunlarýn ele alýnmasýnda ve çözümünde ne kadar önemli olduðunu Akil Adamlar tartýþmasý üzerinden görme þansýmýz oldu. Listenin oluþum sürecine itiraz edenler, kendi paylarýna haklý olabilir. Listedeki isimlere de itirazlarý olabilir. Ancak bu tartýþmayý az önce deðindiðim sivil toplum baþlýðý üzerinden devam ettirmek daha doðru bir yaklaþým. Hele ucuz siyasi hesaplarla bu ülkenin entelektüel birikimini bir ölçüde yansýtan bir çabayý mahkum etmenin insafa sýðan bir tarafý yok.
Þikayetçi miyiz, bu yöndeki entelektüel çabayý yetersiz mi buluyoruz, mevcut çalýþmalarý sonuçsuz mu görüyoruz? Olabilir. Bu durumda yapýlmasý gereken bu olumsuzluklarý aþacak önerileri olan, bu topraklarýn tecrübesini yansýtan çabalar ortaya koymak; kýsacasý kendi sözünü söylemek.
Statükoyu korumak ya da kendi sýnýfsal/ekonomik çýkarlarýný devam ettirmek adýna gösterilen gayretlerin, bu kadar hayati bir sorunda yeri ve deðeri olamaz.
Hiç olmazsa býrakalým, samimi çabalarla sorunlarýyla yüzleþsin Türkiye.