Sivil izleme ve değerlendirmenin önemi

2011 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer tarafından MEB’in merkez teşkilatını yeniden yapılandıran bir yasal düzenleme yapıldı. Konuyla ilgili hemen herkes bunun eksikleriyle birlikte gerçekten kapsamlı ve cesur bir düzenleme olduğunda hemfikir.

Bu düzenlemede MEB’in merkez teşkilatının sadeleştirilmesi ve belli açılardan daha rasyonel hale getirilmesinin yanında getirilen birçok yenilik var. Bu yeniliklerden bir tanesi de, bütün ana hizmet birimlerinde bir izleme ve değerlendirme biriminin kurulmasıdır. Özellikle bizim gibi eğitim sistemi tam olarak yerine oturmamış ve çok sayıda değişikliğin yapılageldiği bir ülkede bu tür birimlerin kurulmuş olması oldukça önemlidir.

Söz konusu birimlerin yasayla kurulmuş olması ve bu birimlerde çok sayıda kişinin çalışıyor olması, bu birimlerin etkili bir şekilde çalıştığı anlamına gelmiyor. Bu birimlerin kuruluşlarında amaçlandığı gibi MEB’in faaliyet ve programlarını izleyip, onları kapsamlı bir şekilde değerlendirebilecek bir yapıya henüz ulaştıklarını söylemekten çok uzağız. Yoğun bir araştırma ve raporlama yapması beklenen bu birimlerin bazıları bugüne kadar kamuoyuna tek bir rapor dahi yayınlamış değil. Dahası, bu birimlerde yayımlanması muhtemel raporlarda MEB’e karşı eleştirel bir tutum alınması da kolay değil.

İşin ilginç tarafı, genel olarak izleme ve değerlendirme yapmak ile kamuoyunu bilgilendirmeye ek olarak, bizatihi izleme ve değerlendirme yapmaktan sorumlu bu birimlerin dahi sağlıklı bir şekilde izleme ve değerlendirmesini yapmak sivil yapılara düşüyor!

 

Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ve SETA başta olmak üzere kimi kuruluşlar eğitim politikalarını düzenli bir şekilde izliyorlar ve değerlendirme yapıyorlar. Bu tür kuruluşların sayısı çok az olsa da, eğitim politikalarının belirlenmesinde hatırı sayılır bir etkiler var ve bu etki bilimsel tezlere konu olabilmektedir.

Türkiye’de hem bahsi geçen kuruluşların çalışmalarına ek olarak yine eğitimin değişik boyutlarına ilişkin çalışmalar yapan TED (Ankara), Stratejik Düşünce Enstitüsü (Ankara), Ensar Vakfı (İstanbul), İlmi Etüdler Derneği (İstanbul), BİLSAM (Malatya) ve DİSA (Diyarbakır) gibi çok sayıda kuruluş var. Bazı üniversitelerimizde de, hem politikalara yön verebilecek bilimsel çalışmalar hem de doğrudan izlemeye yönelik raporlamalar az da olsa var.

Keşke bu kuruluşların ve çalışmaların sayısı artsa. Zira hala birçok konuda kulaktan dolma bilgilerle kamu politikası belirlenen ülkemizde, araştırma bulgularına dayalı raporlamaya çok ihtiyacımız var.

Bütün bu söylediklerim resmi izleme ve değerlendirme çalışmalarının önemini azaltmıyor. MEB, ÖSYM ve YÖK gibi resmi kurumların hem kendileriyle ilgili verileri kapsamlı bir şekilde derlemeleri hem de bu verileri analiz etmeleri ve değerlendirmeleri, nihayetinde vatandaşların vergileriyle finanse edilen bu kamu kurumlarının kamuoyuna hesap vermeleri açısından oldukça önemli.

Resmi ve sivil izleme ve değerlendirmenin önemine böylece değindikten sonra, ERG’nin yedi yıldır düzenli olarak yaptığı çok güzel çalışmalarından bir tanesine değinmek istiyorum: Eğitim İzleme Raporu. 2013 yılına ait rapor, eğitime ayrılan kamu ödenekleri, okul öncesinden yükseköğretime kadar erişim göstergeleri, genel liselerin dönüşümü, 4+4+4 sonrası yapılan değişiklikler, Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) ve PISA 2012 gibi çok çeşitli konuları kapsamlı bir şekilde ele alıyor.

Eğitim İzleme Raporu 2013, kaliteli eğitime erişimdeki eşitsizlikleri vurguluyor. Ayrıca, çok sayıda büyük değişim yaşanan bir eğitim sisteminde bütüncül bir eğitim stratejisinin hala bulunmadığı öne çıkıyor. Benzer şekilde, alınan kararların ne derece veri temelli ve katılımcı olduğu sorgulanıyor. MEB üst düzey yöneticilerinin üç yıl içerisinde ikinci defa yasayla görevlerine son verilmesinin getirdiği işlevsizlik vurgulanıyor.

(Söz konusu rapora ve ERG’nin diğer çalışmalarına şu adresten ulaşabilirsiniz: http://erg.sabanciuniv.edu/)