Sivil siyaset kazandı, vesayetçiler kaybetti

30 Mart tabiidir ki yerel yöneticilerimizi seçtiğimiz bir seçimdi. Ama kim diyebilir ki her şey normaldi.

Tanklı tüfekli, kaba saba darbeler konusunda da, 28 Şubat, 27 Nisan gibi sofistike darbe girişimleri alanında da hayli tecrübeli olan Türkiye toplumu, 17 Aralık’ta karşısına kılık değiştirmiş olarak çıkan vesayetçileri de gördü tanıdı.

Arkasında kimler var, ne yapmaya çalışmaktalar, bildi sabretti.

Demokrasi dışı yöntemlere zinhar tevessül etmedi.

Sandık önüne geldiğinde de herkese hakkını bir güzel teslim etti.

Tam demokratik bir ülke olmaya cehdeden Türkiye’nin en büyük hazinesi ve geleceğinin garantisi işte bu yüksek siyasi bilinç ve ferasettir. Bununla ne kadar övünsek azdır.

Pensilvanya nakavt

Velhasıl sivil siyaset kazandı, vesayetçiler bir kez daha kaybetti.

Meşru siyaset ve sandık kazandı, gayri meşru olanın kuyruğuna yapışanlar kaybetti.

AK Parti, MHP ve BDP kazandı, CHP ve Pensilvanya kaybetti.

27 Nisan’daki askeri vesayete dendiği gibi 17 Aralık’taki cemaat görünümlü vesayete de “hadi oradan” diyenler kazandı; hangi vesayetçi güçlü ise ondan medet uman “kullanışlı beceriksizler”, “kifayetsiz muhterisler” kaybetti.

Seçme imkânına kavuştuğu günden bu yana yaptığı doğru seçimlerle ülkeyi sırtında taşıyan “halk” kazandı; toplum mühendislerinin yonttuğu “üstünlük taslayan sentetik vatandaşlar” kaybetti.

“Dağdaki çoban” kazandı, sahildeki “çakma sarışın” kaybetti. Aklı zihni gönlü geniş olanlar kazandı, insanları siyasi tercihleri nedeniyle kısa ve kıllı olanlar, makarna bulgura tamah edenler diye aşağılayanlar hem demokratik bilinç ve insanlık sınavını kaybetti, hem bu toplumu zerre miskal tanımadıklarını bir kez daha ispatladı.

Demokrasinin omurgası hükmündeki cumhur kazandı, Cumhuriyet’le yaşıt olup da demokrasinin ne olduğunu hala öğrenemeyen parti kaybetti.

Yaşananları ve icraatlarını halka anlatan, ikna eden kazandı; hem memleket meseleleriyle ilgilenmeyip proje üretmeyen hem de başkasının kasetiyle iktidar olacağını zanneden kaybetti.

Denklemi “haklılık + halkın siyasi bilinci + siyasi beceri = demokratik meşru güç” olarak kuranlar kazandı. Türkiye demokrasisinin “hitabet + güç = haklılık” denklemi üzerine kurulu olduğunu zannedenler kaybetti.

Gündeme getirilen yolsuzluk iddiaları sandıkta aklanmadı, bilakis adil şeffaf bir yargılama için doğru adrese yani hukuka havale edildi ama yolsuzluk var yaygarasıyla siyasi yolsuzluğa girişenler ve buna göz yumanlar kaybetti.

Meşru talepleri siyasete tercüme edip sandıkta milli irade buyruğuna çevirenler kazandı; demokratik hak sınırını aşacak şekilde sokakları yakıp yıkarak siyaset dayatanlar kaybetti.

“Artık bir tek evlat dahi ölmesin” hedefiyle yürütülen çözüm süreci kazandı; başkalarının evlatları üzerinden siyasi tatmin arayan kişiler, çevreler, partiler kaybetti.

Seçip yetkilendirdiği siyasetçilere ve Türkiye’ye yönelen saldırılara karşı ortak direnç gösteren ve “beni yönetecek olanı ben seçerim, göndermek istediğim de ben gönderirim” diyenler kazandı. Meşru iktidara ve Başbakan’a gayri meşru yollardan savaş açanlar kaybetti.  

Ezcümle, eski Türkiye kaybetti, yeni Türkiye kazandı.

Kadın başkanlar dönemi

30 Mart’ı tarihi kılan bir diğer faktör 30 büyükşehirden üçüne artık kadın elinin değecek olması. Bakanlık koltuğunu, kırmızı plakayı bırakıp doğup büyüdüğü şehre hizmet etmeye giden Fatma ŞahinGaziantep’te, eş başkanlıktan başkanlığa geçen Gültan KışanakDiyarbakır’da, mevcut başkan Özlem ÇerçioğluAydın’da seçildi.

Hakkari’de Dilek Hatipoğlu, Konya Meram’da Fatma Toru da ilk kadın başkanlardan.

Şehir hizmetlerinin yanı sıra özellikle Güneydoğu’da üç şehrin kadınlarca yönetilecek olmasının çözüm sürecine somut katkıları olacağını, umut artıracağını ummaktayım. Her birini ve onları seçenleri canı gönülden tebrik etmek isterim.

Sonuçlar Türkiye’ye, hepimize hayırlı uğurlu olsun inşallah.