Siyah köpekleri “Arap… Arap…” diye çağırmak milliyetçilik mi?

"Önce "Suriyeli düşmanlığı" ile başladılar...

Evet, gerçekten sabrımızı zorlayan bir "yabancı" problemi yaşıyoruz. Ama problemin kaynağı bu insanlar olmadığı gibi, çözümü de "yabancı düşmanlığı" değildir.

Karanlık birilerinin ortaya saçılarak yaptığı kışkırtmalar ise "yabancı düşmanlığı"ndan çok daha derindir! Zira bu çakma milliyetçilerin, güneyimizi istila eden "sarışın" mültecilerden rahatsız olduğunu hiç görmedik! Yine neredeyse belediye başkanı seçecek çoğunluğa ulaşan yerleşik Avrupalılara bir şey söylediklerini de duymadık!

Efendim onlar para harcıyor; ekonomimize katkı sağlıyormuş! İyi ya, vahşice saldırdıkları Araplar da, "her şey dahilci bitli turistler" gibi cimrilik yapmıyor. Sektör temsilcilerine göre perakendeyi, diğerlerinin on katı harcama yapan Arap turistler kurtarıyor!

Ama bu ne idüğü belirsiz tipler sayesinde her şey tersine dönüyor. Sayelerinde başlayan, "Türkiye'ye gitmeyin, saldırıya uğrarsınız" kampanyaları çok etkili oluyor. Bir zamanlar turistik beldelere "Gelmeyin" bombası atan PKK'nın görevini artık bu sözde milliyetçiler yürütüyor! Teröristler "Kürtçüyüz" maskesi takıyordu, bunlar da "Türkçüyüz" diyerek saldırıyor. Halbuki, "Türkiye düşmanlığı" yapıyor!

Özellikle Arapları aşağılamalarının asıl sebebi, yabancı düşmanlığı değil; İslâm düşmanlığıdır!

"YÜZ YILLIK DEJAVU" YAŞIYORUZ!

I. Dünya Savaşı öncesinde İngilizler, Arapları kışkırtarak Osmanlı'ya karşı ayaklandırmak için kovalar dolusu altın harcarken, o dönemin milliyetçileri olan İttihatçılar da, akıl almaz bir Arap düşmanlığı kampanyası yürütüyordu!

O kadar abartmışlardı ki, bütün Anadolu'da siyah köpeklere "Arap" adını takmışlardı. Bizzat gözlemlediğim bu çirkinlik bugün hâlâ devam etmekte olup; insanlar, sebebini bilmeden siyah köpekleri "arap arap" diye çağırmaktadır!

Çocukluğumda, vesikalık fotoğraflarımızın basıldığı "negatif film"e, "arap" denmesinin asıl anlamını yıllar sonra fark ettim. Ama TDK'mız hâlâ uyanmamış ki, "arap"ı; "fotoğrafın negatifi" diye tarif ediyor! Peki, yine TDK tescilli bu rezalete ne diyeceksiniz? "Parlak siyah renkli böcek" için "karafatma" dışında isim bulamadınız mı? Biri, sizin kızınızı siyah böceğe benzetse ne dersiniz? O halde, Peygamber Efendimizin "beyaz; aydınlık; güzel yüzlü" anlamına gelen "Zehra" buyurduğu ve imanla gitmemiz için saygı göstermemizin şart olduğu bu mübarek ismi, haşa bir siyah böceğe kim/neden layık gördü. Ve neden onlarca yıldır koyun gibi o iğrençlik tekrarlanıyor ve neden TDK hâlâ tek parti dönemi din düşmanlığını sürdürüyor?

Peki, en inatçı siyah lekeleri çıkarabildiği söylenen sıvı sabuna neden "arap sabunu" dediğinizi biliyor musunuz? Ya, yüz yıldır "arap"ı, siyah ve çirkin karikatürlerle tasvir edenlere; dizilerde "arap" rolü verdikleri şapşalların yüzünü siyaha boyama iğrençliğine ne dersiniz? Çok karışık olan işlere neden "arap saçı" diyorlar? Bunu, "zenci saçı" benzetmesiyle izah etmeye kalkan ahmaklar da var!

Zira siz bakmayın TDK'nın "Arap"ı, "koyu; esmer; siyah" diye tarif ettiğine; "Arab"ın lügat anlamı "güzel"dir. Gerçek Arap beyaz, buğday benizlidir. Peygamber Efendimizin Rum İmparatoru Heraklius'a elçi olarak gönderdiği Dıhye o kadar güzel ve yakışıklı idi ki, Rum kızları kendisini görmek için İstanbul sokaklarına dökülmüştü. Peygamberimiz ve bütün sülalesi de beyaz idi ki, günümüzdeki seyid ve şerifler de beyaz ve çok sevimli insanlardır.

Çok kullanışlı İngiliz maşaları, nefret tohumlarını öyle derin atmış ki, aynı çirkin istismar bugün hâlâ devam etmektedir. Din düşmanlığını genlerimize zerk etmişler. Bugün hâlâ rahatlıkla "anladımsa arap olayım" deyiveriyorlar! Uğruna bütün kâinatın yaratıldığı en sevgili "Arab" idi. Sen kim, arab olmak kim...

Hiç kimsenin hiçbir ırkı aşağılamaya zaten hakkı yok ama yüz yıldır bize "Arap" diye tanıtılanlar Arap değildir. Zira Sultan II. Abdülhamid Han'ın amirallerinden Eyüp Sabri Paşa, "Mirat-ül Haremeyn" kitabında, "Bugün Mekke'de sadece iki Arap ailesi kalmıştır" diye yazmaktadır. Çünkü gerçek Araplar, Peygamber Efendimizin vefatlarından sonra İslamiyet'i bütün insanlara ulaştırmak için Çin'den Rum diyarına (İstanbul'a) kadar bütün dünyaya yayılmış olup; hiç biri geri dönmemiştir. Haremeyni, Necdîler ve çoğu esmer olan Afrikalılar doldurmuştur.

Anlayacağınız asıl amaçları, "Araplar" üzerinden Peygamber Efendimizi ve O'nun üzerinden de İslâmiyet'i aşağılamaktır. Bu yerli misyonerleri "milliyetçi" zannederek, aşağılık operasyonlarına destek verenler, imanın en önemli alametinin "Hubbu Fillah, buğdu fillah" olduğunu unutmamalıdır!