Son günlerde, ünlü bir isimle yapýlan bir mülâkat dolayýsiyla, ‘Siyasal Ýslâm’ýn çöktüðü’ konusundaki görüþler yeniden tartýþma zeminine getirildi. Üstelik de, bu iddia, uzuuun bir mülâkatta iki-üç cümlelik bir bitiþ cümlesinden ibaretti.
24 Þubat tarihli yazýmýzda deðindiðimiz o mülâkatta, sözkonusu ünlü isim, “Siyasî Ýslâm'ýn çöktüðünü mü düþünüyorsunuz?” sorusuna, ‘-Öyle, tüm dünyada.. Biz bunu görüp, paradigmadan kopuþu gerçekleþtirmiþtik, ama sürdürülemedi.’ diyordu.
Yani, birileri kendi uygulamalarýnýn sürdürül€memesi üzerine kuruyordu ‘Siyasî Ýslâm’ýn çöktüðü’ iddialarýný ve bu da dünya sahnesinde yeniden tartýþýlýr olmuþ…
***
‘Paradigma’, yunanca bir kelime olup, bir topluluk veya toplumun, inanç sistemi veya resmî ideoloji halinde bir ortak görüþü gibi kabul edildiði varsayýlan deðerler çerçevesi..
***
Bu konuda, önce, ‘Siyasî olan ve siyasî olmayan Ýslâm ne demek?’ diye sormak gerekir.
Çünkü, Ýslâm bir ‘bütün’ sistemdir. Böyleyken, ‘Siyasî alana aid olan ve olmayan diye, Ýslâm tarifleri yapýlmasý, Ýslam’ýn dýþýnda olanlar ne derse desin, kendisini Müslüman bilenler ve de Ýslâm açýsýndan geçerli olamaz.. Çünkü, biz Müslümanlar için ideal örneðimiz Hz. Peygamber (S)’dir ve onun uygulamasý bir ütopia deðildir; gerçektir.
O halde, siyaset de insan toplumunun yönetilmesi san’atý olduðuna göre, Ýslâm’ýn temel deðerlerinin, ölçülerinin, insan hayatýnýn siyasî alanýnda yerinin olmadýðý, öldüðü, çöktüðü vs. görüþünü güçlendirmek için, ‘Siyasî Ýslâm’ýn öldüðü’ gibi lafa destek vermenin saðlýklý bir yaklaþým olduðu nasýl düþünülebilir?
Yâni, insan toplumlarýndaki uygulamalarýn olumsuzluklarýn faturasýnýn hemen o toplumlarýn ‘ortak inanç’ veya ‘kanaatleri’ne mal edilmesi normal görülürse, o zaman, hiçbir toplum mükemmel bir örnek oluþturamayacaðýndan, ortaya tam bir fikrî kaos ve anarþi çýkar.
***
Baþka dinlerin mensuplarýndan da -ateizme geçmeden-, kendi dinlerini suçlayanlar var mý?
Kaldý ki, ateizmin en katý þekilde uygulandýðý komünist sistemlerle bizdeki katý laik uygulamalar dýþýnda, dünyanýn her bir ülkesinde, o toplumlarýn inançlarý, siyasî hayata þu veya bu þekilde hep yansýmýþtýr ve o toplumlardaki bozukluklara bakarak, o sonucu hemen o toplumlarýn inançlarýnýn kaçýnýlmaz sonucu diye gösterilemez; belki, o inançlarýn baðlýlarýnýn kusurlarýna hamledilir.
Nitekim, 1914- 1945 arasýndaki 30 yýl içinde, Birinci ve Ýkinci Dünya Savaþý’nýn asýl savaþ alaný olan Avrupa, iki kez baþtan baþa yýkýldýðý ve hattâ ayný dinin mensubu olan farklý toplum ve ülkeler birbirlerini korkunç þekilde boðazlayýp, on milyonlarca insan öldüðü halde, o toplumlarda, ‘Hristiyanlýðýn çöktüðü’ iddiasý ciddî ve etkili þekilde gündeme getirilemedi. Tersine, o toplumlarda sosyal hayatýn yeniden düzenlenebilmesi için, ‘din’den, dinî inançlardan en üstün þekilde faydalanmanýn yollarý aranýr oldu.
Kezâ, Yahudiler ise, 2 bin yýl vatansýz kaldýktan sonra, ‘kendi dinlerine göre bir dünya ve toplum düzeni’ oluþturmak için, hem de Osmanlý’nýn havaya uçurulmasýnýn Müslüman toplumlarda meydana getirdiði baþsýzlýk zaafýndan faydalanarak, gasbettikleri Müslüman topraklarýnda bir ‘Ýsrail din devleti’ni kurdular ve þimdi bir de, ‘Ýsrail bir Yahudi devletidir..’ kaydýný kanunlarýna kazýdýlar ve böylece, Yahudi olmayanlarýn orada, insan hak ve özgürlüklerinden, Yahudiliðin müsaade ettiði kadar faydalanabileceklerini’ hükme baðladýlar. Ve dünyada da kimse de bundan dolayý, itiraz etmedi.
***
Müslümanlarýn yanlýþlarýný, ‘Ýslâm’ýn yetersizliði’ gibi göstermek nasýl olur?
Böyleyken, Müslüman dünyasýndaki yýðýnla olumsuzluklara bakarak, ‘Ýslâm’ýn artýk siyasî planda söyleyecek bir sözünün kalmadýðý’ mânâsýndaki görüþlere itibar etmenin saðlýklý bir mantýðý var mýdýr?
Elbette, biz de biliyoruz ki, Müslüman dünyasý bugün, hele de, 400 yýl kadar süren Osmanlý Hýlafeti döneminin, Birinci Dünya Savaþý’ndaki aðýr yenilgimizden sonra emperial-þeytanî güçlerce buharlaþtýrýlmasýndan sonra, Müslüman dünyasý daha bir periþan ve parça-parça oldu ve Müslüman toplumlar, o emperial odaklarýn, þeytanî güçlerin desteðiyle, çaðdaþ firavunlar, kanlý diktatörler, sultanlar, krallar eliyle ve zorla, zorbalýkla yönetilen bir utanç verici duruma düþürüldüler ve her birisi, kendisini ayakta tutabilmek için, Ýslâm adýna, Ýslâm’dan bir takým dayanaklar bulmaya çalýþan hattâ çoðu birbiriyle savaþan, düþman olan yýðýnla devletler ve zorba yönetimler haline geldiler- getirildiler.
Sonra da, Müslüman toplumlarýn bu periþan durumunu, emperial güçler ‘Ýslâm’ýn sosyo-politik alanda söyleyeceði bir þeyin artýk kalmadýðý’ þeklinde sunmaya çalýþtýlar, dünyaya.. Ve içimizden niceleri de dýþardan yükseltilen bu þeytanî telkýnlere kulak kabartýyorlar.
O halde.. Biz de, ‘inancýmýzýn sosyo-politik alanda söyleyeceði bir þeyin kalmadýðý’ gibi iddialarý ciddîye mi alacaðýz?
***
Dünyada ‘Religio-politic’ bir anlayýþ geliþirken,
bizde bazýlarý, hâlâ eski söylemlerdeler..
Halbuki, dünya, ‘jeo-politik/ coðrafya merkezli siyaset’ çaðýnýn geride kaldýðý, ‘Religio-politic /din merkezli siyaset ’ bir dönemin daha güçlü þekilde yeniden yaþanmaya baþladýðý bir zaman dilimine geçildiðini konuþuyor þimdilerde.. Ve bir takým yanlýþ veya yanýltýlmýþ, çarpýtýlmýþ (IÞÝD/ DEAÞ vs. gibi) olumsuz örnekleri de Ýslâm’ýn üzerine yýkarak, Müslüman dünyasýna salvolar yapan emperyalist-þeytanî güçler, ‘Siyasî Ýslâm’ýn çöktüðü, öldüðü’ gibi iddialara daha bir aðýrlýk vermeye çaba harcýyorlar.
***
Olivier Roy diye bir fransýz sosyoloðu vardý.. Müslüman coðrafyalarýnda ve özellikle de Sovyet Ýþgali ve sonrasýndaki yýllarda Afganistan’da da bulundu ve bir çok kitaplar yazdý.. 1990’larda iddialý bir kitab yazmýþtý. Türkçeye de çevrilmiþti, ‘Siyasal Ýslâm’ýn Ölümü’ adýyla..
Ama, asýl ilginç olan, bu kitap, emperial güç odaklarýnýn propagandalarýnýn etkisinde olan kamuoylarýnda pek ciddiye alýnmamýþken; kendi inanç deðerleri hakkýnda, düþmanlarýn propagandalarýna aðýrlýk veren bazý Müslüman çevreler, o kitabýn söylemine sarýlýp, ‘Siyasî Ýslâm’ýn öldüðü’ tartýþmalarýný yankýlandýrmayý sürdürüyorlar.
O. Roy’u, Gilles Kepel isimli fransýz akademisyen destekledi, ve ünlü Amerikan yahudisi Prof. Bernard Lewiss ve CIA’in ünlü akýl hocalarýndan Graham Fuller de ayný koroya katýldýlar.
Çünkü, Müslüman toplumlarýn, inançlarýna maslahat ve menfaatlerine göre deðil, inançlarýnýn aslî ölçülerine göre bir dünya kurulmasý gerektiði yönündeki özlemlerin, kendileri için bir tehlike teþkil edeceðini görüyorlardý o emperial-þeytanî odaklar.. Bunun için, Ýslâm’ýn zamanýnýn geçtiðine iddiasýna aðýrlýk veriyorlar. Nitekim, ‘Ýslâmî direniþin küreselleþtiði’ gibi iddialarý dehþetler dile getirenler de ayný odaklar..
Hakikat ise þudur ki, Ýslâm, ilk Peygamber’den son Peygamber’e kadar bütün enbiyaullah’ýn/ Ýlahî Peygamberler’in elinden insanlýða sunulan dinin adýdýr ve ona ‘Ebediyyet’ vaad edilmiþtir; Firavunlar, þeytanî güçler hoþlanmasa da..
O halde, kulaklarýný Ýslâm konusunda, yabancýlarýn iddialarýna açan ve onlarýn iddialarýnýn Müslüman toplumlara devamlý tekrarlayanlar, sadece umutsuzluk körüklemekle kalmayýp; emperial odaklarýn emellerine hizmet ediyor duruma düþeceklerini unutmamalýdýrlar.