Statükocu yaklaþýma sahip geçmiþ hükümetler döneminde Kürtler PKK ile ayný safta görülüyor ve Kürtlerin talepleri PKK’nýn istekleri olarak algýlanýyordu. Ýnkarcý ve ayrýmcý bakýþ açýsýna sahip olan devlet aklý, PKK ile mücadele ederken Kürtleri ayrý yerde konumlandýrmýyor, bir nevi Kürt varlýðýna karþýtlýk üretiyor, Kürt haklarýnýn geliþimini bölünmenin aracý olarak kodluyordu. Bu kategorizasyon, bütün meseleyi mücadele konseptine oturttuðundan her eylem ve söylem PKK’nýn ekmeðine yað sürüyordu. PKK’nýn kendisini Kürtlerin temsilcisi olarak konumlandýrarak Kürtlük-Türklük çatýþmasý üzerinden meseleyi takdim etmesi de madalyonun çok da farklý olmayan diðer yüzünü oluþturuyordu. Yani iki yanlýþ bakýþ açýsý, birbirini besleyerek sorunu derinleþtiriyordu.
AK Parti iktidarý paradigmayý deðiþtirerek iþe baþlayýnca, statükocu devlet elitinin de PKK’nýn da kurduðu denklem bozuldu. AK Parti Kürt’ün varlýðýný ve demokratik haklarýný kabul etti, mücadeleyi de elinde silah olan illegal yapýlarý sivil halktan ayýrarak vermeye çalýþtý. Hem Kürt meselesini terör meselesinden ayýrdý, hem Kürtleri PKK’dan, hem de Kürtlerin haklarýný PKK’nýn taleplerinden... Bu ayrýþtýrma giriþimi, PKK’nýn ezberini bozarken, AK Parti’nin bölge halký üzerindeki sempatisini artýrdý.
***
PKK’nýn Kürt meselesiyle ve Kürt oluþumlarla doðrudan ve dolaylý içiçeliðine vurgu yapan bazý yazarlar ise örgütün sorunun önemli parçasý olduðunu ve böyle bir ayrýþtýrmanýn saðlýklý netice vermeyeceðini, PKK’ya raðmen ve iliþkili yapýlarý gözardý ederek netice alýnamayacaðýný vurguluyorlardý. Bu vurgu, PKK ve BDP’siz bir çözümün olamayacaðý varsayýmýna dayanýyordu ki, bunun vardýðý nokta yine Kürtleri PKK’ya ve onun taleplerine esir etmeye uzanýyordu. Onlara göre Kürt sorunu çözülecekse PKK ile anlaþýlmalýydý, bu ise örgütün amaç ve hedeflerinin gerçekleþmesini gerektiriyordu. Hükümet ise ilk andan itibaren bölge halkýnýn hassasiyetlerini ve insani zaviyeyi kendisine rehber edindi, Kürt meselesini demokratik reformlarla aþýlabileceðine inandý. Oslo görüþmeleri örgütün silah býrakmasýný temin amaçlýydý. Örgüt ise baþýndan itibaren meselenin çözümünden kendi hedeflerinin gerçekleþmesini anladý, Kürtlere tahakküm edeceði bir özerk yapýnýn kurulmasýna uðraþtý.
Çözümün muhatabý meselesi ile çözümün muhtevasý elbette iki önemli parametredir. Bir iktidarýn ülkedeki topluluklar adýna bir örgütü sorumlu temsilci ve tek muhatap görmesi hiç saðlýklý bir bakýþ olamazdý. Nitekim Baþbakan Erdoðan her konuþmasýnda PKK’nýn Kürtlerin temsilcisi olarak görülemeyeceðini ýsrarla vurguladý. Hükümetin sorunu demokratik hak ve özgürlükleri geliþtirerek çözme iradesi, bunun kendi ütopyasýný boþa çýkaracaðýný düþünen PKK tarafýndan hep bir kandýrmaca olarak takdim edildi. Sorunun içindeki aktörleri gözardý etmek elbette çözüm süreçlerini olumsuz etkileyebilir. Bu yüzden hükümetin yaptýðý, her meseleyi kendi zemininde deðerlendirmek, hiçbir faktörü gözardý etmemekti.
Bazý köþe yazarlarýnda görülen ‘Ver kurtul’cu sayýlabilecek yaklaþým ise sivil siyaseti ve demokratik çözümü PKK’nýn esaretine sokan bir kolaycýlýkla meseleye eðildi. Olabilirlik, kabuledilebilirlik, makuliyet ve meþruiyet gibi ölçütler pek hesaba katýlmadý. Oysa PKK’yý tatmin etme endeksli yaklaþýmlar ne gerçekleþtirilebilirdi, ne kabuledilebilir, ne de makul ve meþru...
Þahsi kanaatim, Kürt meselesini PKK’ya endekslemenin Kürtlere zulüm olacaðýdýr. Hükümet hiçbir zaman ‘sen silah býrak, ben Kürtlere hak vereyim’ gibi halkýnýn haklarýný terör örgütüyle pazarlýk konusu yapan bir tutumun içinde olmamýþtýr. Baþýndan bu yana atýlan tüm demokratikleþme adýmlarý PKK’dan baðýmsýz þekilde hayata geçmiþtir. Özetle maddeleþtirirsek:
1. Haklar hiçbir zaman pazarlýk konusu yapýlmamýþ, atýlan adýmlar al-ver sürecinin parçasý olarak gerçekleþmemiþtir. Hükümet insani ve demokratik duyarlýlýkla yapmasý gerekeni yapmaktadýr.
2. Kürtlerin meselelerine bakýþ PKK’ya ve PKK’nýn tavrýna endekslenmemiþtir.
3. Güvenlik politikalarý iþin odaðýna yerleþtirilmemiþ, demokratikleþme iradesi, terörle mücadeleye kurban edilmemiþtir.
Baþbakan Erdoðan’ýn ‘terörle mücadele, siyasetle müzakere’ söylemi, demokratik çözüme inancý yansýtmaktadýr. Hükümet, Kürt meselesinin demokratik siyaset alanýndaki tüm aktörlerle ele alýnmasý gerektiðini düþünmekte, reformlara yönelik kararlýlýðýný da sürdürmektedir.
Geçen gün Etyen Mahçupyan’ýn PKK ile BDP’yi ayýrmayan yaklaþýmýn temel hak ve özgürlük alanýný þiddete esir ettiðine dair dikkate deðer bir yazýsý vardý. “PKK’nýn muhatap alýnmasý durumunda temel haklarla PKK beklentileri üst üste oturuyor ve hükümeti paralize ediyor. Oysa eðer bu ikisi arasýna mesafe konabilirse, yaratýlacak hareket alaný hükümetin temel haklar alanýnda adým atmasýný ve Kürt kesimindeki oy tabanýný korumasýný saðlayabilir” diyen Sevgili Mahçupyan ‘terörle mücadele, siyasetle müzakere’ anlayýþýnýn, doðrudan muhataplara iþaret ederek, hükümetin hareket alanýný geniþlettiðini vurguluyor. Gerçekten de hükümet demokrasinin imkan ve kabiliyetleri içinde, sivil aktörlerle çözümü zorlamakta, meselenin halli için çaba göstermektedir. Hükümetin bu yaklaþýmý bir perspektiftir, merak edilen ise muhalefetin nasýl bir perspektife sahip olduðudur.