Siyasetçi kızarsa...

Yayımladığı ‘İmralı tutanağı’ sebebiyle Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Milliyet’i kınaması size şaşırtıcı geliyor mu? Bana gelmiyor. Bugüne kadar hiçbir hükümet, hiçbir siyasi kadro, —kendileri tarafından servis edilmemiş ise— ‘gizli’ kalmasını beklediği bilgi ve belgelerin ifşa edilmesini hoş karşılamaz.

‘Hiçbir’ kesinliği içerisinde yalnızca bizim hükümetlerle siyasi kadrolar bulunmuyor; ABD’den Rusya’ya ve Çin’e uzanan bir coğrafyada yer alan ülkelerde de durum bizden farklı değildir.

Bu sebeple Başbakan Erdoğan’ın tutanağın yayınlanmasına kızması bir istisna teşkil etmiyor.

Medya/basın tarihi, siyasilerin kızmasına rağmen yayınlanmış bilgi ve belgelerin de tarihidir.

Siyasiler ‘gizli’ kalmasını istedikleri bilgiler ve belgeleri kilit altında tutarken gazeteciler de ‘gizliliği’ zorlamaya ve saklanmak istenen bilgi ve belgeleri elde etmeye çalışırlar. Bunun için hemen her ülkede, üzerine ‘gizli’ damgası vurulmuş belgeleri yayınlayanlar için ağır cezalar öngören yasalar vardır.

Ağır ceza korkusu da yetersiz kalır; yayınında kamu yararı görülen bilgi ve belge elde edildiğinde, medya, ya yasanın etrafından dolaşmanın yollarını arar ya da cezayı göze alır...

‘İmralı tutanağı’ üzerinde ‘gizli’ damgası bulunan bir devlet belgesi değil; bu sebeple de yayınının cezai bir sonuç doğurması beklenemez.

Hassasiyet ne olacak peki? Tutanağın yayımlanmasının içinden geçilen süreci zedeleme ihtimali? Toplumu yanlış yöne sevk etmeye yaraması? Belgenin elde edildiği kaynağın ‘kötü niyeti’ne âlet olunması?

Gazeteler ve televizyon yöneticileri ellerine geçen bilgi ve belgeleri yayımlarken bu tür soruları kendilerine mutlaka sorarlar; sayıları az olsa da öz-sorgulama yapıp “Yayımlamayalım” sonucuna varanlar da çıkar.

‘Tutanak’ atfedildiği kadar önemliyse, taraflardan beklenen, kimsenin eline geçmemesi için ekstra tedbirlerin alınmasıdır...

John F. Kennedy’nin Küba’ya ‘Domuzlar Körfezi’ çıkarması yapacağını Washington Post (WP) biliyordu; haberi ‘milli çıkar’ gözeterek yayımlamadı. Çıkarmanın fiyaskoyla sonuçlanması üzerine, Kennedy’nin, yakın dostu olan WP yönetmeni Ben Bradlee’ye, “Keşke yayımlasaydınız” demesi kayıtlara geçmiştir.

Wikileaks denilen ABD dışişleri bakanlığına ait aralarında çok sayıda ‘gizli’ damgalıların da bulunduğu binlerce belgenin yayını pek masum bir ‘operasyon’ değildi herhalde; ama kötü mü oldu belgelerin yayını? Olmadı.

İmralı’daki görüşmelerin veya daha önce Oslo müzakere metinlerinin yayımı da sonuçta kötü olmadı.

‘Ergenekon’ ve ‘Balyoz’ gibi Silivri davalarına temel teşkil eden pek çok belge Taraf gazetesinde yayımlandı. Ora. Özden Örnek’in gün-be-gün tuttuğu notları Nokta dergisi sayesinde öğrendi kamuoyumuz. Askerin ‘andıç’ diye bir uygulaması olduğu ve toplumun medya aracılığıyla yönlendirilmek istendiği, üstelik üzerlerinde ‘gizli’ damgası bulunan belgelerin Yeni Şafak gazetesince fâş edilmesiyle ortaya çıkmıştı.

O yayınlara da itirazlar olduğunu herhalde hatırlıyorsunuz...

Ne yapılırsa yapılsın, ‘kozmik odalar’da kırk kilit altında tutulsa bile, gerçekleri uzun süre saklamak hayli zor. Gizlenebileceğini sananlar üzülseler de, kızsalar da durum bu.

ABD’nin Vietnam’dan çekilmesini getiren ‘Pentagon belgeleri’ tek bir kızgın memurun her şeyi göze alması ve New York Times’ın açılan davalara aldırmamasıyla gün ışığına çıkmıştı.

Richard Nixon’u deviren ‘Watergate’ de, öfkeli bir istihbaratçının iki gazeteciyi beslemesiyle ‘skandal’ boyutunu kazanmıştı.

Öyleyse? Öyleysesi şu: Siyasiler kızacak (bazen kızar gibi yapacak), gazeteciler buna rağmen yazacak ve yayımlayacak...