Siyasetçiler sizin şamar oğlanınız değil! Herhalde anladınız...

Bir şey olmuyormuş... Niye olsun ki? Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Adli Yılın Açılışı törenine gitmediler, bir şey olmadı.

Devlet çökmedi. Yönetim zaafı oluşmadı. Ne adalete güven pekişti, ne de zaten olmayan güvenden bir şey eksildi.

Kendi kendilerine toplanıp, kendi kendilerine dağıldılar.

Kuruluş yıldönümü ve açılış törenlerinde, genellikle, yasama ve yürütme organının kötülükleri sıralanır, içinde “hukuk devleti”, “yargı bağımsızlığı” gibi tamlamalarının geçtiği parlak cümleler kurulur, “en iyisi yargı” temennileri dile getirilir, duruma göre salonda hazır bulunan icra kurulu başkanına fırça atılır, birtakım sert ideolojik mesajlar verilir, filan...

Bu yılki açılışta da benzer şeyler oldu.

Hayır, “Başbakan azarlamak” gibi bir gayretkeşliğe girmediler. Çünkü Başbakan yoktu. Adalet Bakanı’nın gözlerinin içine bakıp, üzerine basa basa ve iştahla, “yargı bağımsızlığı” da diyemediler. Adalet Bakanı bu imkânı tanımadı onlara.

Bildik cümleleri sıraladılar...

Duymaktan bir hal olduğumuz ve artık kağşamış, etkisini yitirmiş, herhangi bir cümle olmaktan öte gitmeyen cümleler...

Kadim yargı sorununa değindiler elbette... Yargı sorunu böyle zamanlarda dile getirilmeyecek de, ne zaman dile getirilecek!

Değindiler ama faturayı da her zaman olduğu gibi siyaset kurumuna kestiler...

Bağımsız olmak, adil kararlar vermek istiyorlarmış ama yürütme mütemadiyen engel koyuyormuş; dahası, yargıyı kendisine bağımlı kılmak istiyormuş... Bu şeraitte ne yargıya güven olurmuş, ne de adalete uygun kararlar çıkarmış...

Öyle ya, yargı, sadece siyaset kurumuna karşı bağımsız olmalıdır.

Siyaset dışı güçler devreye girince bu ilke (yani “bağımsızlık” ilkesi) hiç hatırlanmamalıdır.

Bunca darbe hangi “el”in meşrulaştırmasıyla gerçekleşti?

Başbakanı kim astı?

Menderes’in akıbetine üzülenlere hangi yüksek yargı organı, “İdamlar hakkında konuşamazsınız. İşte Tedbirler Yasası. Oturun oturduğunuz yerde!” diye fırçayı bastı?

Hangi yüce kurumun üyeleri, 12 Eylül’ü gerçekleştiren generallere teşekkür ziyaretine gitti?

Siyaset kurumu yargıya karışamaz ama karargâh karışır...

İsterse savcıları toplayıp brifing verir...

Siyaset kurumu yargı üzerinde etkinlik kuramaz ama devlet içindeki otonom yapı kurabilir...

İstediği atamayı yapar.

İstediği operasyonu başlatır.

İstediği kişiyi “hain” ve “mücrim” ilan eder.

Hatta isterse, görevi başındaki Başbakan hakkında, “Dönemin Başbakanı” şeklinde fezlekeler hazırlatır.

Başbakan yargıya emir veremez ama polis şefleri verebilir...

Bakan yargıdaki atamalara müdahale edemez ama HSYK dairesindeki abiler edebilir...

Bunun adı da “yargı bağımsızlığı” olur...

Dünkü toplantıda bir şey dikkatimi çekti: (Muhtemelen) Laik ve Kemalist konuşmacılardan biri, HSYK seçimlerine gönderme yaparak yürütmeyi suçlayan ifadeler kullandı... “İcranın müdahalesi kabul edilemez” gibilerden laflar etti ve zımnen YARSAV’a destek istedi. Destek istediği YARSAV Başkanı’nın “Nereden çıktı bu paralel safsatası, hepsi uydurma” mealindeki sözlerini ise es geçti. Niyeyse, burada bir “müdahale” görmedi...

Dünkü toplantının en güzel tarafı, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun kısacık bir konuşmayla sahne almasıydı... “Deprem” ve “konteyner” işlerine girmedi. Doğrudan “savunmanın sorunlarını” dile getiren bir konuşma yaptı. Araya bir-iki ideolojik laf sıkıştırdı ama o kadar da olur artık...

En azından müeddep bir konuşmaydı.

Bunu da Feyzioğlu’nun hanesine “gelişme” olarak kaydediyoruz.