Siyaset, sadece yönetsel bir üst çatı değil günümüzde, hayatın her alanına dair yansımaları bulunan bir etkileşimler harmonisi.Siyasetin alanı, siyaset zannedilenlerle daraltıldığındaysa, muğlaklık başlıyor, alacakaranlık bölgeleriyle karşılaşıyorsunuz, tekinsizlik, loşluk kol geziyor...
Siyasetin alanı daraltıldığında neler oluyor, devam edelim: Siyasetin en önemli özelliklerinden legal ve denetlenebilir oluşunun önü de kesiliyor. Kapalı, örtük ve denetimsiz yeni bir kaçak alan oluşuyor. Buna fırsat vermemek elzem...
Parti teşkilatlarına bir büro elemanı, bilir kişi, danışman veya üye olarak yanaşıp, politikacılarla çektirdiği fotoğraflar üzerinden kendisine nemalanma imkanı bulan bazı kişilerin haberlerini çok sıkça okumaya başladık son zamanlarda. 'Ben falancayla yakınım' makyajı üzerinden, işler kotarılıyormuş... Doğrusunu isterseniz bu kişilerin eğlenceye düşkünlüğü, söz gelimi uyuşturucu bağımlısı olup olmadıkları veya gece yaşantıları bizi direkt ilgilendirmiyor. Kendi sorunları bunlar, kişisel veya ailevi sorunlar. Ama kısa sürede siyaseti ve siyasetçileri kullanarak elde ettikleri kirli varsıllık, toplumsal bir sorun.
Doğrusunu isterseniz bu durumun 'aşı orucu bozar mı'' sorusundan daha ciddi tartışıldığını sanmıyorum. Oysa yolsuzluk dediğiniz şey, adaletle ilgilidir. O adalet ki sadece adli-kriminal bir sorun değildir, adaletsizliğin toplumu daha ziyadesiyle yoran yüzü, sosyal uçurumlardır. Kısa sürede ve sırt terlemeden elde edilmiş zenginlik, evet toplumsal bir sorundur ama aynı zamanda politik ve adaletle ilgili bir yaradır.
''Ne yapalım, onun hayatı da öyleymiş'... 'Ne yapalım aslında bizimle ilgisi yok, kendi seçtiği bir yol'' gibi mazeretlerin arkasına sığındığımız sürece, bir başka illüzyona sebep oluyoruz aslında: Siyasetin alanını daraltıyoruz. Toplum, siyaseti, zengin bir hayat imkanı sağlama yolu olarak görmeye başladıkça, yozlaşma bireysel olmaktan çıkıp, bir virüs gibi kitleselleşmeye başlıyor. Toplumun ifsat oluşu da çoğu kez, küçük gördüğümüz suçları normalleştirmekle büyüyor...
Siyasetin kısa sürede sırtı terlemeden zenginleşmek olduğunu zannedenlerin sayısı artınca, siyaseti ayakta tutan ruh olan 'misyon' veya 'dava' uçuşup kaçışmaya başlıyor. Ruh, dava, misyon dediğimiz şeyde, dayanışma, emek, fedakarlık, alın teri, dostluk, inanç, idealizm vardır... Birer mantar gibi siyasetin ve siyasetçinin gövdesine yapışarak kan emen mantarların sayısı arttıkça, misyon veya dava dediğimiz o kutlu ağacın kökü de kurumaya başlar.
'Evvel refik badel tarik'' demiş büyüklerimiz. Yani önce yoldaş, bilahare yol. Çıkacağımız yolun güzelliği, o yolda yürüyeceğimiz arkadaşlarımızın güzelliğiyle doğru orantılıdır. Kötü yoldaşla, sahil-i selamete eremeyiz...
İyi ve güzel ahlakı siyasetin içinde yalnızlaştırmak, siyaseti, ahlaki duygulardan arındırdıkça profesyonelleştiğini düşünmek, politik kompetanlığı kulisçilikten ve ihale yönetiminden ibaret saymak, siyaseti zenginleşme hedefiyle ilgili bir kariyer planlaması olarak görmek, bilakis siyasetin alanını daraltıyor.
Onu başka bir şey haline getiriyor.