Ýktidara talip olduðu varsayýlan her siyasi parti, basit bir olayý bile kendi seçmeninin duymak istediði vurgularla ifade eder. Ancak, yapýlan vurgularda ýrk, cins, cinsiyet ya da baþka tür bir ayýrýmcýlýk ya da aþaðýlama söz konusu olursa, bu dünyanýn her yerinde gayrý meþru kabul edilir.
16 Eylül 2001’de ABD Baþkaný George W. Bush, 11 Eylül saldýrýsýna karþý verilecek tepkiyi açýkladýðý ve Amerikan halkýný sabýrlý olmaya davet ettiði konuþmasýnda, yapýlacak karþý ataðý “haçlý seferi” olarak ifade etmiþti. Bu terim nedeniyle yer yerinden oynamýþ, öncelikle de ABD ile birlikte yola çýkmýþ Avrupa ülkelerinden büyük eleþtiriler gelmiþti. Bir tür savaþ halinde olduðu için bu açýklama G.W. Bush’un siyasi hayatýný bitirmemiþti; ama Amerikan halký sabrýný ortaya koymuþ ve 2008’de ABD’nin baþýna ilk siyahi baþkan olarak Barack Obama’yý getirmiþti.
Baþka örnekler de var. Mesela Berlusconi. 2010 yýlýnda NATO zirvesi sýrasýnda Fransa Cumhurbaþkaný Sarkozy’nin deli olduðunu dile getirebilen, sözünün ölçüsü olmayan biriydi; bu tutumu tüm dünyada eleþtirilen Berlusconi, ayný yýl Parlamento’daki çoðunluðunu kaybetmiþti.
Topluma yansýmasý
Kullanýlan “çirkin dil”, demokratik ülkelerde tüm siyasilerin kaderini belirleyebiliyor. Bu anlayýþ, ayný zamanda toplumun her düzeyindeki iliþkilerde de etik kurallarýn uygulanmasý açýsýndan örnek oluþturuyor. Siyasetin üst kademeleri bu konuyu sýký tuttuðunda, markette, okulda, sigorta þirketinde ya da bir emlak satýþ ofisinde ayýrýmcýlýk ya da taciz konusunda en ufacýk þüphesi olan yurttaþlar, aðýz dalaþýna girmek yerine, haklarýný arama yoluna daha rahat baþvurabiliyorlar.
Bunlarýn olmadýðý, yani siyasette “çirkin dil” konusuna özen gösterilmediði yerlerde ise siyasi kadrolardan cesaret alan insanlar kýsacasý “vur deyince” öldürüyorlar. Türkiye bu konudaki örneklerle dolu bir tarihe sahip. Ancak soru þu ki, “çirkin dil” bir geçmiþ deðil; bugün de siyasette varlýðýný sürdürüyor, üstelik farklý toplumsal kesimlerde katmerlenen karþýlýklarýyla.
Son örnek ana muhalefet partisi baþkanýnýn hükümet üyesi bir bakan hakkýndaki sözlerinde ve devamýnda Ýzmir belediye meclisinde çýkan tekmeli tokatlý kavgada bulunabilir. Bunlarý izleyen ve “kadýn cinayeti” iþleme planlarý yapan birinin kendisine hafifletici bir neden bulmasý iþten bile deðil.
Üzücü
Sözleri ve hangi sorun kapsamýnda bunlarýn yaþandýðýný tekrarlamaya gerek yok. Bakanýn kadýn ya da erkek olmasýnýn da konuyla ilgisi yok. Sonuç olarak tartýþma konusu cinsel taciz, eleþtiride kullanýlan benzetim de, kim ne derse desin, nereden bakýlýrsa bakýlsýn, ayýrýmcý ve cinsel aþaðýlama ifade eden bir terim. Olabilir, aðýzdan kaçabilir; bazen sözler maksadýný aþabilir.
Sarf edilen sözlerde ýsrar edildiði anda ise etik dýþý duruþun meþru kabul edilmesi isteniyor diye düþünülür. Ana muhalefet partisi seçmeninin bu tür ayýrýmcý, aþaðýlayýcý, cinsel imalar taþýyan sözlerle siyaset yapýlmasýna karþý çýktýðý düþünülürse, söz konusu partinin esas olarak kendi seçmenini zor durumda býraktýðý söylenebilir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakaný’nýn bu tür düzeysiz bir polemiðin konusu olmasý çok üzücü. Ancak öte yandan CHP seçmeni için de üzücü bir durum söz konusu. Zira siyasette kullanýlan bu “çirkin” dil, seçmenin de eðilimi gibi yansýtýlýyor; halkýn duygularýna tercüman olunduðu ima ediliyor. Oysa siyasetteki kötü dil, herkesi rahatsýz ediyor.
Sonuçta “çirkin dil”, sadece siyaseti kirletmiyor; esas olarak toplumdaki etik deðerleri aþýndýrýyor.