Ben iyimserim çünkü on senedir deðiþenler, olumlu istikamette deðiþenler deðiþmeyenlerin çok önünde gidiyorlar.
Daha öncelerinde sadece suratlar deðiþirdi, siyasetin, hukukun özü hiç kýpýrdamazdý.
Þimdi ise, adýný da koyalým, AK Parti iktidarý ile birlikte, hem siyasette hem de hukukta aklý baþýnda bir iyimserin görmezden gelmesi olanaksýz olumlu deðiþiklikler yaþanýyor, ancak, bu arada deðiþmeyenler de yok deðil.
Bu yazýmda iki pek deðiþmeyen konuya deðineceðim, biri siyasete, biri hukuka iliþkin; bu uyarýlarý bir vatandaþ, bir öðretim üyesi, bir köþe yazarý sorumluluðu ile yapmak istiyorum.
Önce siyasetten baþlayalým; geçtiðimiz günlerde TBMM’de “Ýnsan haklarý ve ifade özgürlüðü baðlamýnda bazý kanunlarda deðiþiklik yapýlmasýna dair kanun” (4. Yargý Paketi) kabul edildi.
Kanunun özü iç hukukumuzdaki kimi düzenlemeleri AÝHM içtihadýna uyumlu hale getirmek; böyle bir kanunun TBMM’den geçmesi bile son derece olumlu, Baþbakan’ý, Adalet Bakaný’ný ve kanuna olumlu oy kullanan herkesi kutluyorum.
Ancak, Bakanlar Kurulu’ndan TBMM’ye gelen kanun tasarýsýnda olmayan bir madde de, son anda, CHP Muðla Milletvekili, eski bir savcý, Sayýn Ömer Süha Aldan’ýn önergesiyle ve AK Partili, CHP’li milletvekillerinin bir bölümünün oylarýyla yasalaþýyor ve kamu ihalelerine fesat karýþtýrmaya iliþkin bazý düzensizliklere, suçlara iliþkin cezanýn alt sýnýrý üç seneden bir seneye indiriliyor; hukukçular bir cezanýn alt sýnýrýnýn bir seneye indirilmesinin ne anlama geldiðini iyi biliyorlar.
Adý “Ýnsan haklarý ve ifade özgürlüðü baðlamýnda.....” diye baþlayan bir kanunda kamu ihalelerine fesat karýþtýrmaya yönelik bir suçun alt sýnýrýnýn düzenlenmesinin iþi nedir?
Çok ama çok olumlu bir kanunu bu tür bir ilaveyle eleþtirilir hale getirmenin siyasi mantýðý ne olabilir?
Bu deðiþiklik kamu ihale yasasýnýn orijinal metninde (Ocak 2002) yapýlan kaçýncý deðiþikliktir?
Birinin beyaz dediðine diðerinin siyah dediði bir siyasi süreçte bir CHP Milletvekili’nin önergesine AK Partili milletvekillerinin destek vermesinin Türkiye siyasetinde kamu ihaleleri baðlamýnda analizi ne olabilir?
Gelelim hukuki konuya.
Piyanistimiz Sayýn Fazýl Say’ýn aldýðý ceza malum; Star Gazetesi’nde dün (Perþembe) yayýnlanan iki yazý, biri Sayýn Yusuf Ziya Cömert’in, diðeri Sayýn Ýbrahim Kiras’ýn, mealen “bu sözler densizliktir ama hukuku devreye sokmaya gerek yoktu” anlamýna gelen yazýlarý konuyu çok güzel özetlemiþlerdi, küçük bir nokta dýþýnda bu alana ilave edeceðim pek bir þey yok.
O küçük nokta da AÝHM’in 1976 tarihli ünlü, Avrupa’da ifade özgürlüðü standartlarýný koyan Handyside kararý; bu kararýn özü þu: “Düþünceyi açýklama özgürlüðü, sadece hoþa giden veya zararsýz ya da tepki yaratmaz sayýlan haberler veya fikirler için deðil, fakat devlete veya halkýn bir kýsmýna ters düþen, þoke eden ya da üzüntüye sevk edenler için de geçerlidir. Çoðulculuk, hoþgörü ve yeniliðe kucak açma bunu gerektirir ve bunlar olmadan demokratik toplum olmaz.”
Fazýl Say’ýn ifadelerini Handyside kararý (AÝHM 1976) baðlamýnda deðerlendirmek mümkün müdür, hukukçu deðilim, hakim deðilim bilemem ama bu kararýn bizim yerel hakimler tarafýndan görmezden gelindiðini ve bu keyfiyetin ülkemizin baþýna çok þey açtýðýný da biliyorum.
TBMM’den, iç hukukumuzu AÝHM standartlarýna uyumlu hale getirmek için 4. Yargý Paketi geçerken aklýma hakimlerimiz, Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi’ni, AÝHM içtihadýný, T.C. Anayasasý’nýn 90. Maddesini hiçe sayan, kasten görmezden gelen hakimlerimiz, yüce Yargýtay’ýmýzýn 2006 tarihli Hrant Dink kararý (Anayasa 90. Madde deðiþikliði 2004 senesidir), TCK 301. Madde ve baþkalarý, bu hukuk skandalý kararlarýn altýnda imzasý olan yüksek yargýçlarýmýz geldi nedense.
Hakimlerimiz kendilerini aþar ve hukukçu kimliklerini hatýrlarlarsa Handyside kararý bir dizi sýkýntýyý sonlandýracaktýr, bunu iyi bilelim.
Siyasette çok þey deðiþti, deðiþiyor ama kamu ihalelerinin siyasetle aklen anlaþýlýr, vicdanen anlaþýlmaz iliþkisi, hakimlerimizin de Anayasa madde 90’ý anlamamalarý deðiþmiyor.