Siyasi tuzak mı, meydan muhalefeti mi?

Eski MHP’li, yeniAK Partili Tuğrul Türkeşdün Hürriyet’e verdiği röportajda aynen şöyle diyor AK Parti ve MHP arasında yürüyen müzakere hakkında: 

“Yüzde 49.9 seçim kazandırır ama referandumu kaybettirir. Sayın Bahçeli çok deneyimli ve kurt bir siyasetçidir. AK Parti’nin bu tuzağa karşı çok dikkatli olması gerekir”.

Matematiksel bir kesinliği hatırlatması, geçmiş tecrübelere atıf yapması ve eski lideri hakkında şahsi kanaatini aktarması bakımından doğru bir ifade.

Lakin başka bazı gerçekleri ve riskli olasılıkları denklem dışı tuttuğuna da kuşku yok.

Ne gibi?

AK Parti kurmaylarının Bahçeli’nin ilk açıklamalarından başlayarak tüm safhalarda rasyonel zeminihiç terk etmemesi gibi.

İki genel başkan arasındaki görüşmelerin hakikaten samimigeçmesi gibi.

Kasti “siyasi tuzak”tanımlamasının aradaki samimiyeti ve yapıcı müzakere sürecini zedeleme ihtimalinin gözetilmemesi gibi.

Parti mitleri arasında “kurt”figürü de bulunan bir partinin lideri için “kurt siyasetçi”demek normal şartlarda iltifat sayılır ama buradaki “ima”nın “Bahçeli güvenilmez biridir” anlamı yüklendiği es geçilebilir mi?

“Siyasi tuzak”tan kasıt, halk desteğinin yüzde 49.9’da kalma ihtimali ise bunu söyleyen kişi hukuki tartışmaların soyut kavramlar, siyasi tartışmalarınsa somut olaylar, durumlar ve şahıslarüzerinden yürüdüğünü unutmuş olabilir mi?

Mevcut durum buz gibi gerçektir: Siyaset vesayete galebe çalmıştır.

Vesayet düzeninin sarsıldığını gören vasiler taşeron değiştirmiş ancak 40 yıllık sofistike örgüt 15 Temmuz’da kaba saba bir işe kalkınca derdest edilmiş ve Cumhuriyet tarihinin en geniş devlet-millet bütünleşmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi liderliğindesağlanmıştır.

Yaşanan budur.

Erdoğan’ın her dönemde partisinden yüksek çıkan oy desteğini 15 Temmuz’la birlikte hem partiler üstü bir hüviyete kavuşturmuş hem de cumhur ve başkan kavramlarını tüm tartışmaların üstünde birleştirebilmiştir.

Dün Bakanlar Kurulu sonrası açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşda “siyasi tuzak”vurgusuna bu netlikte cevap verdi aslında. Müzakerelerin referanduma dair niyetlere değil somut işleyişe yani parlamentodaki 330’a göre yürütüldüğünü hatırlattı ve mutabakat yakınişareti verdi.

Sayın Türkeş’in kastı tam olarak nedir, anlaşılamadı. Twitter hesabına baktım, akşam olmuştu ama Türkeş röportajı takipçileriyle paylaşmamıştı bile.

CHP’nin kurnaz taktiği

Öte yandan şöyle bir durum gelişmekte -ki ben de bir süredir dikkat çekmeye çalışıyorum.

Nedir bakalım.

Meclis aritmetiği gereği koltuk sayıları 330’a imkan veren iki siyasi parti, konuyu müzakereediyor ve mutabakataadım adım yaklaşıyor.

Görüşmeleri dış etkilerden, spekülasyonlardan ve olası zehirleme girişimlerinden korumak için de “tedbir”liler. Bir tür “konuşma yasağı”koymuşlar; iki parti mutabık kalana kadar konunun ilgilileri dışındakiler dışarıya konuşmasın”.

Lakin bu esnada CHP ile HDPsokağa çıkma kararı alıyor, birlikte mitingler düzenliyor, Kılıçdaroğlu “Anayasa değişikliğine karşı OHAL ilan ediyoruz” diyor.

Sokağa çıkıp ne diyor CHP ve HDP?

“Türkiye’yi size böldürmeyeceğiz”, “Seni başkan yaptırmayacağız”, “rejim değiştiriyorlar”, “parlamentoyu kaldırıyorlar”vb iddialar ve vaatler.

Peki. AK Parti bunları hiç savunmuş mu? Hayır.

MHP savunmuş mu? Hayır.

İki parti arasında bu yorumlara yol açacak türden bir mutabakat mı olmuş? Hayır.

Bahsi hiç geçmiş mi? Hayır.

Yani?

CHP kendince akıllıca bir taktik güderek, henüz konu referandum aşamasına gelmeden, AK Parti ve MHP meydanlara inip halka teklifini anlatmadan önce kendileri ön almak ve kamuoyunu yönlendirmek istiyor.

Konuyu hiçbir gerçekliği ve anayasa değişiklik paketinde karşılığı olmayan “bölünme”, “meclisin feshi”, “rejim değişikliği”gibi çarpık iddialarla boğarak, sahayı zehirlemekistiyor.

Bence AK Parti asıl bu “tuzağa” bakmalı!