Bugünlerde, unutma endiþesi hakim bana. Geçen cumartesi günü de “Galiba ütünün fiþini çekmedim. Geri dönelim” diye yolun yarýsýndan dönmeseydik, Bostancý’dan Burgazada’ya kalkan bir önceki vapuru kaçýrmayacaktýk belki de. (Bu endiþe meselesi, baþka bir yazýnýn konusu. Lakin, rahatlatayým içinizi. Ütünün fiþini çekmiþim ve her þey kontrol altýnda, þimdilik.) Günler öncesinden hazýrlandýk Burgazada’ya. Niye mi? Türk hikayeciliðinin önde gelen isimlerinden birinin Sait Faik Abasýyanýk’ýn ölümünün 59. Yýldönümü için anma yapýlacak, hayatýnýn son yýllarýný geçirdiði ev, Darüþþafaka Cemiyeti’nin 2009 yýlýndan bu yana sürdürdüðü restorasyon çalýþmalarýnýn tamamlanmasýnýn ardýndan, müze olarak ziyaretçilere açýlacaktý. Yine de tam zamanýnda, iskeledeki Sait Faik heykeli önündeydik. Kerem, Darüþþafakalý abileri ve ablalarýnýn arasýna karýþarak “Son kuþlar” döviziyle yürüdü müzeye kadar. O önden, biz arkadan dolaþtýk ada sokaklarýný. Herkes, birbirine “Hiþt, hiþt” diye seslenmeye baþlamasýn mý? Benim yüzümde bir gülümseme, Elvan’ýnkinde bir tedirginlik. “Anne ne oluyor?” dedi. “Kýzým, Sait Faik’in çok güzel bir hikayesi bu. Sen de hiþt’leyebilirsin” açýklamasý yetti ona. Önce pes perdeden, sonra daha da bir güvenle “Hiþt, hiþt”ledi o da. Açýlýþ konuþmalarýný dinledi, en çok da eþyalarýný görmek istedi yazarýn. Lakin, pek kalabalýktý. Biz evini görmeyi baþka zamana býrakýp Kalpazankaya Yolu’na vurduk kendimizi. Sahile inince, “Anne ayaðýmýzý sokalým” ile baþlayan denize merhaba, “Ay ayaðým kaydý düþtüm, ne güzelmiþ su!” ile tam bir buluþmaya döndü. Deniz suyu buz gibiydi, hava güneþli ve sýcacýktý. Taþ sektirdik, güldük, eðlendik. Zannýmca, Sait Faik’i en güzel biz andýk...