Siz diktatörlük nedir bilmezsiniz!

"Bu ülkede Erdoðan gelinceye kadar hiç diktatörlük heveslisi çýkmadý!”

Elinde kalem kimi cahiller bir süredir bunu yazýyor her gün. Aslýnda cahil olan millet deðil, ne geçmiþi bilen, ne bu günü doðru okuyabilen, ne de yarýna ýþýk tutabilen ama sadece küfredip nefret kusan bu yarým akýllýlar! Diktatör dediðin, halk çoðunluðunun oyuyla mý iktidar olur? Yoksa seçim diye bir kavramýn dahi olmadýðý bir ülkede tek partinin seçmece adamlarýnýn “kaldýr elini, indir elini” komutuyla mý? Oturun hele, gözünüzü açýp okuyun da diktatörün hasý kimmiþ öðrenin!

Yýl 1942; Refik Saydam ölmüþ, yerine Nazi Almanyasý’na yakýnlýðýyla bilinen Þükrü Saraçoðlu baþbakanlýða getirilmiþ, Milli Þef ve de kimi taþ kafalýlara göre diktatör olmayan Ýsmet Paþamýz, efendimiz tarafýndan. Ruslar, Doðu cephesinde sürekli geri çekilmekte; Almanlar hem insanlarý kýrmakta hem de önlerine çýkaný yakýp yýkarak ilerlemekte. Öyle günlerdeyiz ki, baþta Cumhuriyet gazetesi basýn, çoðunlukla,  Nazilere övgüler düzmekte, Nazilerden yana savaþa girmemizi savunan devlet adamlarýnýn demeçlerini manþetlere taþýmakta.  Ve Ankara, müttefiklere sezdirmeden Kýrým Türkleri’ni, Almanlarý desteklemeleri için iknaya soyunuyor. Kýrým Türkleri’ne “Paþamýzým emri ve Tek Parti Hükümetinin teþvikiyle Nazi ordularýna kýlavuzluk yapmak ve istihbarat saðlamak amacýyla bir askeri birlik kurduruluyor; adýna da ‘Mavi Alay’ deniyor.”

Almanlarýn yanýnda savaþmanýn hem Kafkaslara hem de Kýrým’a özgürlük getireceðini fýsýldýyor Ankara: “Stalin’in de zulmünden sonsuza deðin kurtulacaksýnýz!”  Kýrým Türkleri de var güçleriyle savaþýyor. Ancak 1944’de savaþýn gidiþatý deðiþiyor, Almanlar geri çekiliyor. Mavi Alay da önce Kuzey Ýtalya’nýn Pazulla bölgesine yerleþtiriliyor. Kafkasya’yý andýran bu daðlýk bölgede yeni bir yaþamýn temellerini atmaya çalýþýyorsa da bu hayal uzun sürmüyor. Çünkü müttefikler Ýtalya’nýn kuzeyine doðru ilerlemekte. Kýrým milleti de kopup geliyor. Rus’un elinden kurtulan çoluk çocuk, bu kez Avusturya’nýn yolunu tutuyor. Drau Irmaðý kýyýsýnda, Ober Drauburg yöresinde tutunmaya çalýþýyor. Ama çileleri bitmemiþtir henüz; Ankara’daki tek parti diktasýysa hepten sýrt çevirmiþ, onlarý tanýmazlýða yatmýþtýr artýk.

Avusturya’ya giren Ýngilizler’in 8. Ordu’su hepsini tutsak ediyor o saat. Bu tutsaklýðý kurtuluþ olarak görenler var; Ankara’nýn devreye gireceðini, kendilerini göçmen olarak kabul edeceðini sanýyorlar. Ýngilizler’i dilekçe yaðmuruna tutuyorlar Türkiye’ye gitmek için. Ama paþam ve tayfasý hem duymaza hem de almaza yatýyor. Tam o sýrada Londra, yapýlan bir anlaþmayla Mavi Alay’ýn aileleriyle birlikte Kýzýl Ordu’ya teslim edilmesini emrediyor! Ýngilizler Kýrým Türkleri’ne, “Ruslardan öldürülmeyecekleri konusunda güvence aldýklarýný” öne sürüyorlar. Ankara da inanýr Ýngiliz’e. Ýngiliz’in yalan söylediði nerede görülmüþ demekte! Hepten  yalandýr; güvence falan yoktur elbet!

Bu arada Moskova, gereken emri Kýzýl Ordu’ya vermiþ, Kýrým Türkleri’nin teslim alýnýr alýnmaz kurþuna dizilmelerini söylemiþtir. Bütün umutlar yok olmuþtur artýk. Ve  o anda toplu olarak intihar etmeye karar verirler Sovyet askerinin eline düþmektense.

Çocuklarýnýn ellerini tutan kadýnlar kendilerini Drau Irmaðý’nýn buz sularýna atýyor; boðuluyor hepsi de. Hemen arkalarýndan binlerce Kýrýmlý daha ölümü seçiyor Rus’un kurþununa hedef olmaktansa. “Suda çýrpýnanlarýn çýðlýðýna, kýyýdakileri feryadýyla karýþýk dualarý karýþýyor; birkaç gün içinde 3 bin tutsak Drau Irmaðý’nda boðularak ölüyor.”

Kalan bir kaç bin kiþi Ruslar’a teslim ediliyor. Kýzýl Ordu bu tutsaklarý trenle Rusya’ya götürmek istiyorsa da Türkiye’nin dýþýnda kalan bütün demiryollarý savaþta tahrip edilmiþtir. Moskova, Ankara’da izin istiyor ve bu insanlarý kýþkýrtan, onlarý Nazi saflarýnda savaþa sürükleyen diktatörün Ankara’sý o saat izni veriyor Ruslar’a! Tutsaklarýn yüreðinde yeni bir umut ýþýðý yanýyor, týkýldýklarý yük vagonlarýnýn deliklerinden Edirne’yi görünce. Anavatan onlarý yalnýz býrakmayacak, kapýlarý açýp salýverecektir hepsini. Olmuyor tabi. Umutlar kursaklarda kalýyor. Tren Kars’a varýnca haykýrýyorlar Türk askerine: “Bunlara býrakmayýn bizi; siz vurun!” Asker sýkýþmýþtýr emirle vicdan arasýnda. Ankara’dan, diktatörün emriyle gelen heyetse son tutsaða deðin hepsini Ruslara teslim edecektir. Derken vagonlardan birinin kapýlarýný kýrarak dýþarý fýrlayan bir çok Kýrýmlý Türk trenin geçmekte olduðu Serder Abad Kýzýl Çakçak barajýnýn sularýna atlar; intihar eder. Bu son intiharlardan sonra 7 bin kiþiden geriye 2 bin kiþi kalýr Ruslar’a teslim edilen. Türk heyetinin gözleri önünde Kýzýl Ordu bu 2 bin  kiþiyi de kurþuna dizer.  Heyet kýlýný kýpýrdatmadan Ankara’ya döner, diktatörün verdiði emri yerine getirmiþ olmanýn rahatlýðý içinde.

Ýþte diktatörlük budur; diktatör önce kýþkýrtýr, sonra kýþkýrttýklarýna sahip çýkmaz, onlarý ölüme terk eder, “olur böyle vakalar” deyip yataðýnýn yolunu yutar...

(Bknz: Avni Özgürel yazýlarý, Radikal Ekleri; Milliyet 25.11.2008 vb.)