Tarhan Erdem ikidir uyarıyor... Önceki gün köşesinde yazdı, dün de Medya Mahallesi programında tekrarladı.
Darbe öncesi iklimi yaşıyormuşuz... 60 öncesinde de böyleymiş, 80 öncesinde de böyleymiş...
Şartlar “olgunlaşmış” sizin anlayacağınız.
Temenni etmezmiş böyle bir şeyi ama giderek otoriterleşen Erdoğan ve siyasi iktidarın “açlık grevlerine” yönelik tavır, bir darbeyi icbar edebilirmiş. İnşallah haksız çıkarmış ama bu şartlarda olacak olan olaylardan biri de darbeymiş...
Hakkını yemeyelim, “Bunu konuşmak bile rahatsız edici” diyerek, bir darbeyi temenni etmediğini anlatmaya çalışıyor, en azından istikbalde olacaklarla arasına mesafe koyuyor ama sarf ettiği “ihtiyat cümleleri” söylediklerini “pornografik” olmaktan çıkarmıyor.
Bugün toplumda bir tıkanıklık varmış.
Bu tıkanıklık nasıl aşılır ve biz nasıl kâmil bir demokrasiye ulaşırız?
Şöyle ulaşırız Tarhan Erdem’e göre: “Darbe olur, anarşi olur, harp olur. Bir toplum tıkanmayı geçemez mi? Geçer ama neyle geçer? Darbe ile harp ile anarşi ile geçer. Ben istediğimi yapayım, hiç bir zümreyi dikkate almayayım derseniz bu noktaya gelinir...”
Hemen aklıma, Taraf gazetesinin “takıntılı” başyazarı Ahmet Altan’ın dedikleri geliyor.
Ne diyordu bu büyük yazar? “Demokrasiye ancak, bize çok acı çektirecek bir altüst oluşla ulaşabiliriz.”
Bu altüst oluş darbe mi olur, anarşimi olur, harp mi olur?
Meşrebinize göre seçin birisini.
Bitmedi...
Medya Mahallesi’nin Ayşenur ablası gözlerini belerterek soruyor: “Siz dün yazınızda koşullar darbe öncesini anımsatıyor diyorsunuz. Buna da yok artık diyebilir miyiz?”
Tarhan Erdem “terbiyeli” ve “dersini çalışmış öğrenci” kıvamında cevaplıyor. Daha doğrusu, önceki cümlesini tekrarlıyor: “Siyaset tıkandığı zaman, toplum o tıkanıklık içinde kalmaz. Onu çözer. Onu geçer. Onu geçmesinin yollarından biri de darbedir. Askerlerin idareye müdahalesidir.”
Siyasi tıkanıklığı aşmanın yolu niçin “sandık” değildir?
Niçin STK’lar değildir?
Niçin devlet içindeki demokratik mekanizmalar değildir?
Niçin medya değildir?
Bunu da, Tarhan Erdem’in ve bize çok acı çektirecek bir altüst oluşu bekleyen büyük yazarın sütüne bırakıyoruz.
Bundan bir süre önce, “sivil, dayanılmaz yürek” Murat Belge’nin “ordu izin vermez” ve “Erdoğan otoriterleşmesini sürdürürse, birileri bundan yararlanarak darbe yapabilir” sözünü eleştirmiş, bu sözlerin “pornografik işgüzarlık örneği” sayılıp sayılmayacağını sormuştum.
Dünyanın küfrünü işittim...
Darbelere karşı olduğunu bildiğimiz Murat Belge, bir güvence gibi sunmasa da, “Ordunun irticaya, din devletine, teokrasiye izin vermeyeceğini” şurda burda tekrarlayıp duruyor.
Bazılarının bunu bir “güvence” gibi algılamayacağını kim garanti edebilir?
İkincisi, “ordu izin vermez”, “Erdoğan’ın otoriterleşmesi” ve “toplumdaki tıkanıklık” dediğiniz an, darbenin “meşru bir şarta” bağlı olduğunu söylemiş ve bu işi güvence gibi görenlerin (özellikle de o “birileri”nin) elini güçlendirmiş olmuyor musunuz?
Bırakalım onu bunu da, Tarhan Erdem, Ahmet Altan ve Murat Belge triosu, hangi topluma sordu da, bir “tıkanıklık” yaşandığını saptayıverdi?
Nasıl bir toplum bu ve nerede yaşıyor?
HAMİŞ: Darbe olursa dağa çıkıp mücadele edeceğini söyleyen bir büyüğümüz, 28 Şubat sürecinde, darbecilere “servis” yaparken yakalanmıştı. İstikbaldeki darbeye malzeme ve gerekçe oluşturan Tarhan Bey’i de dağda görmek istiyoruz...