Siz gazeteci öldürmeyi de iyi bilirsiniz...

Tel Aviv-Ben Gurion Havaalaný’nda sivil görünümlü bir erkek ve iki kadýn polis tepemize dikilene kadar her þey normalden de iyi ilerliyordu. Hasan Öztürk ve ben polis kontrolünü geçip havalimanýnýn yolcu karþýlama bölümünde kendimize bir yer bulmuþ otururken bir Ýsrail klasiði olarak arkadaþlarýmýzýn bir kaç saat sorgulanýp býrakýlacaðýný umuyorduk.

Meðer iþin rengi baþkaymýþ.

Bizi önlerine katan polisler eþliðinde arkadaþlarýmýzýn tutulduðu odaya vardýðýmýzda bir kýsmýnýn sorgusu tamamlanmýþtý.

Daha sandalyelere iliþmeden baþka bir meymenetsiz  yaklaþtý ve pasaportlarýmýzla birlikte telefonlarýmýzý ve þifrelerini istedi.

Bizden önce arkadaþlarýmýzýn telefonlarýný da aldýklarýndan onlar ulaþma imkanýmýz olmamýþtý. Böylece iletiþim özgürlüðümüz sýnýrlandýðý gibi telefonlarýmýzda ne var ne yok hepsine eriþim imkanýna kavuþtular.

Sýra sorguya geldiðinde anladýk ki telefonlarýmýzýn içinde epey çalýþmýþlar. Rehber bilgilerinden whatsapp yazýþmalarýna, son arananlardan internette açtýðýmýz sayfalara kadar güzelce gezinmiþler.

Dört  gazeteci ve beþ  STK temsilcisi toplam dokuz kiþinin sorgusu altý saat sürdü.

Ülke kodlarýndan hareketle Ýran, Lübnan baðlantýsý yakýþtýrmaktan tutun da, seyahatten önce kurduðumuz whatsapp grubu üzerinden bize örgüt muamelesi çekmeye kadar bir dizi taciz edici provokatif soru ile karþýlaþtýk.

***

Davos’taki “one minute” çýkýþýndan beri kabuslarý haline gelen Cumhurbaþkaný Tayyip Erdoðan da sorguda yerini aldý, Türkiye’nin yurt dýþýndaki yüz aký olan TÝKA da. ÝHH Baþkaný Bülent Yýldýrým’ý da sordular Mescidi Aksa’ya olan merakýmýzýn sebebini de.

Hýr çýkarmak için azami gayret sarf ettiler, masalara yumruklar indi, ancak bir tiyatro sahnesinde rastlanabilecek abartýda jest ve mimiklerle aþaðýlamaya kalkmalar, sinir bozmak amaçlý sýrýtmalar falan...

Ellerinden geleni yaptýlar ama kesinlikle çok kötü oyuncular!

Ne yaptýlarsa grubun asabýný bozmayý ve iþi çýðýrýndan çýkarmayý baþaramadýlar.

Ama Hasan Öztürk onlarýn ayarlarýný bozmayý baþardý, Ýsrail’den kimi tanýyorsunuz sorusuna Netanyahu’yu deyince ikinci soruyu sorabilmek için epey zamana ihtiyaçlarý oldu.

Altý saat süren sorgudan sonra telefonlarýmýzý verdiklerinde Türk makamlarýna ulaþma imkanýmýz da oldu. Biz hala Kudüs’e gidebileceðimizi, Cuma akþamý Mescidi Aksa’da verilecek iftarý, ertesi gün gideceðimiz Batý Þeria’yý, El Halil’i falan düþünüyorken bu sefer meymenetsizin de meymenetsizi bir baþkasý geldi ve sýnýr dýþý edildiðimizi ve on yýl süre ile Ýsrail’e giremeyeceðimizi söyledi.

Ýþte o an tepemiz attý.

Sorgu sýrasýnda zaten defaatle söylediðimiz gibi bir kez daha gazeteci olduðumuzu söyledik ve bu davranýþlarýnýn izah edilemez olduðunu ifade ettik.

Doðrusu sabrýmýzýn sýnýrlarýndaydýk ve soðuk kanlýlýðýmýzý yitirmek üzereydik.

Bizim bu çýkýþýmýz karþýsýnda zaten iþ büyüsün diye can atan haydut devletin haydut polisi “Burasý Türkiye deðil, büyük Ýsrail. Üstelerseniz kelepçe takarým” diyerek bizi tehdit etti.

Karþýnýzdaki haydut bir iþgal gücü olunca eliniz kolunuz baðlanýyor. Yaptýklarýndan yola çýkarak yapabileceklerini düþünüyorsunuz.

Sustuk ve geri oturduk.

Türk yetkililerin uðraþlarý neticesi ayný gece ülkemize geri dönebildik.

***

Onlarca gazeteciyi öldürebilmiþ bir haydut sözde devletin elinde 10 saat esir kalmak ancak ucuz atlatmak olarak nitelenebilir.

Hukuk tanýmayan bir devlete biz gazeteciyiz demenin bir anlam ifade etmediði ortada. Ama Türkiye’yi basýn özgürlüðü ve gazeteciler üzerinden terbiye etmeye çalýþan ‘medeni dünya’nýn iki yüzlülüðü bu vesileyle bir kez daha ortaya çýktý.

Bir de içimizdeki Ýsrailliler hemen ses verdi, “güneydeki sevdikleri ülke”nin yanýnda saf tutarak...

Biz ise Ýsrail’e deðil Filistinli kardeþlerimizi görmeye gidiyorduk, Mescidi Aksa’yý, Hz.  Ömer’in fethettiði, Selahattin Eyyüni’nin kurtardýðý Kudüs’ü görmeye gidiyorduk.

Sizin sevdiðiniz o haydut sözde ülkeye deðil.