Siz kardeşsiniz!

Çok içerlemiştiniz... BDP’nin (bugünkü HDP’nin) Kemalist bir parti olduğunu yazdığım için sosyal medya hesabınızdan, bloglarınızdan, köşelerinizden verip veriştirmiştiniz... 

Hem Maocu hem Kemalist bir vatandaş da günlerce çemkirip durmuştu kendisine tahsis edilen köşede; gerekli etkiyi uyandıramayacağını anlayınca da işi şımarıklığa dökmüştü, kültürü konusunda bilgi sahibi olmam için bazı şirinlikler yapmıştı.

Demirtaş’ı sazıyla sözüyle “Türkiye Türklerindir” bayrağı altına oturtup bir güzel cilalamıştınız... “Oyum HDP’ye” kampanyaları düzenlemiştiniz...

Bunlar yeni zamanların işleri...

Eski zamanlarda da Erdoğan nefretinin motive ettiği “unsurlar” olarak aynı dayanışma fotoğrafının içinde yer alıyordunuz... MHP’si, CHP’si veHDP’siyle aynı hedefe ateş ediyordunuz.

Gülten Kışanak’la eski BDP (yani HDP) Elazığ İl Başkanı arasında geçen “Burada MHP’yi destekleyelim, AKP 5-0 yapmasın” konuşmasını hatırlıyor musunuz?

Eşbaşkan Selahattin Demirtaş’ın, “MHP’nin baraj altında kalması bizi kaygılandırmaktadır” açıklamasını hatırlıyor musunuz?

BDP’nin hanımefendi milletvekili Aysel Tuğluk’un, “400 milletvekiliyle de gelseler, bu anayasayı yaptırmayacağız onlara” beyanatını hatırlıyor musunuz?

Yine Gülten Kışanak’ın, “Kürt sorununa yaklaşım konusunda Sayın Devlet Bahçeli’yi Başbakan Erdoğan’dan daha samimi buluyorum” sözlerini hatırlıyor musunuz?

Hasip Kaplan’ların, Mahmut Alınak’ların, Selahattin Demirtaş’ların, Ertuğrul Kürkçü’lerin, şunların bunların, Kemalist retorikle çağdaşlıktan, ilericilikten, aydınlanma felsefesinin faziletlerinden söz eden açıklamalarını hatırlıyor musunuz?

Eli kanlı terörist Cemil Bayık’ın, “PKK’nın en büyük savaşımı dinsel gericilikledir” beyanatını ve bu beyanatın Beyaz Türk mahallesinde estirdiği“heyecan fırtınasını” hatırlıyor musunuz?

Biz hatırlıyoruz. Ve hiç şaşırmıyoruz.

Böyledir zaten.

Kürt siyasetinin “temsilcisi” olduğunu ileri sürenler, “Kürt solu” içinden çıkmışlardır. Kürt solu da, “Türk sol hareketinin” bir cüzü, bir uzantısı, yedekte tutulan bir parçasıdır.

Sol, Türkiye’de, “emek” telakkisi üzerinden yükselmedi, resmi ideolojinin açtığı alanda kendini var etti. Dolayısıyla, resmi ideolojinin çekim alanından kurtulamadı. Resmi ideolojiyle (yani Cumhuriyet’in değerleriyle) meselesi de kardeşler arasındaki bir meseleydi, bir “yer kapma savaşı”ydı. Yani, kopuşlar ve karşıtlıklar konjonktürel zaruretlerden kaynaklanıyordu, asla “radikal bir kopuşa” işaret etmiyordu.

İttihat ve Terakki’den neşet etmiş Türk solu ilerlemecidir, şeklen batıcıdır, devrimcidir, laiktir, pozitivisttir... Hatta Kemalist’tir. Türk solunun bir cüzü (uzantısı) olan Kürt solu da ilerlemeci, batıcı, laik ve pozitivist nitelikleriyle ortaya çıkacaktı... Ve öyle oldu.

HDP’ye bakıyoruz, Türk solunun bütün hastalıklarını tevarüs etmiş görüyoruz ve hiç şaşırmıyoruz.

Kürt soluna (yani HDP’ye) göre, bölge, “geri bir bölge...” 

Bu “geriliğe” neden, feodal unsurların ayıklanamamış olması.

Dolayısıyla, Kemalizm’in Türkiye’nin batısında yaptıklarını, Türkiye’nin doğusunda yapmak ve “dinci-gelenekselci” anlayışlarla mücadele etmek iktiza...

Kendince “Kürt açılımı” yapan, Kürt Enstitüleri kuran, Kürtçe televizyonu başlatan, OHAL’i kaldıran, Kürtçe yayıncılığı “yasak” kapsamından çıkaran, resmi asimilasyon politikalarına son veren, çözüm sürecini başlatan AK Parti hükümeti de, yine HDP’lilere göre bu dinci-gelenekselci anlayışın bir ürünü ve uzantısı...

Bazıları, “Nasıl oluyor da, bölgede tek bir milletvekili bile çıkaramayan CHP ve MHP, HDP’yle ittifak görüntüsü veriyor? Bunlar düşman yapılar değil miydi?” diye şaşırıyor ya...

Şaşırmayalım...

Üçü de laik, pozitivist ve Kemalist özellikler gösteren (aynı zamanda güdülen) partiler.

Bütün çabaları, Türkiye’yi demokratikleştirecek “sivil anayasa”yı engellemek ve “kaos”un devamını sağlamak.