Sen Ertuðrul Özkök olmuþsun, uzun süre memleketin en bilinir gazetesinde genel yayýn yönetmenliði yapmýþsýn, akademik bir titre sahipsin, “okur-yazar” denildiðinde akla gelebilecek ilk isimlerden birisin, hâlâ bir yazýya “Yýlmaz Özdil’den öðrendim ki...” diye baþlýyorsun!
Hani, öðrendiklerin de matah þeyler olsa...
Özdil’den öðrenmiþsin ki, Türkiye’de ilk raký ve bira fabrikasý Sultan Abdülhamid zamanýnda açýlmýþ.
Ýlk bira fabrikasý...
Ýlk þampanya fabrikasý...
Ýlk izinli genelev...
Bu faydalý bilgilerin nakilcisi olarak Özkök’ün bize ne anlatmaya çalýþtýðýný söktüremedik. Yýlmaz Özdil kendince bir þeyler anlatýyor. “Dinci-gerici” addedilen yýðýnlarýn (tabii bu arada mevcut siyasi iktidarýn) içki ve sigara müptelasý olan bu fevkalade “seküler-ilerici” Padiþah’a niçin sahip çýktýklarýný, neden “ulu” sýfatýný uygun gördüklerini anlamaya ve bu sahip çýkýþtaki çeliþkiye dikkat çekmeye çalýþýyor.
Mesele de, buradaki “çeliþki” zaten.
Bunu anlamaya akýl yetirebilecek mi ideolojik mahalleniz?
Mahalle olarak, (hadi hoþunuza gitsin diye söyleyeyim) Beyaz Türkler olarak, Kemalistler olarak, ilerlemeci Batýcýlar olarak, modernistler olarak Abdülhamid’den hep nefret ettiniz. Bunu nasýl gerekçelendirdiðinizi bilmiyorum ama bu daha çok tevarüs etmiþ bir nefretti.
Sizden nefret etmeniz istendiði için nefret ettiniz.
Ki, meselenizi hâlâ bitirebilmiþ deðilsiniz.
Pozisyon alma gereði hissettiðinizde, dönüp oraya, yani size bu nefreti miras býrakanlara baktýnýz. “Sansür” dendiðinde oraya baktýnýz... “Ýstibdad” dendiðinde oraya baktýnýz... “Hürriyet” dendiðinde oraya baktýnýz... Ama tek parti istibdadýný ve “Takrir-i Sükûn”la yasallaþmýþ rezil sansür uygulamalarýný hiç görmediniz.
Ýstibdada son verip, üstüne bir de “demokratik cumhuriyet” (!) kuranlarýn bir gecede kaç gazetenin, kaç mecmuanýn, kaç mizah dergisinin kapýsýna kilit vurduðunu öðrenmek için Yýlmaz Özdil’in yazmasýný beklemeyin. Küçük bir “google” taramasýyla bu bilgilerin tümüne ulaþabilirsiniz. Raký fabrikasý açan ve ayný zamanda gerici olan Padiþah, muhaliflerini en fazla sürgüne yollayýp bir de “menfa maaþý” baðlýyordu. Sizinkiler doðrudan Ýstiklal Mahkemeleri’nin insafýna terk ediyordu. (Ahmed Emin Yalman’ýn yazdýklarýný okumaya yüreðiniz yeter mi?)
Madem Abdülhamid’in raký fabrikasý kuracak kadar ileri bir telakkiye sahip olduðunu düþünüyorsunuz, bir asýrdýr dinmeyen nefretinizin nedeni nedir?
Sultan Abdülhamid’in “ilerici” uygulamalarý sadece raký ve bira fabrikasý açmakla sýnýrlý deðil ki...
Ýlk çocuk hastanesini de o kurdu.
Ýlk kadýn hastanesini...
Ýlk askeri hastaneyi...
Ýlk müzeyi...
Ýlk güzel sanatlar akademisini...
Bununla kalmadý. Eðitimi modernleþtirdi. (Buna harp okullarýndaki eðitim dâhildir.)
Ýlk arkeoloji yasasýný çýkarttý.
Ýlk arkeolojik kazýyý (hem de kendi kesesinden) finanse etti...
Bu “ilerici uygulamalar”ýn yüzde birini bile gerçekleþtirmemiþ Sultan Abdülmecid’e tapýyorsunuz ama raký ve þampanya fabrikasý türünden Ýlerici politikalarýna itiraz etmediðiniz Abdülhamid’den nefret ediyorsunuz.
Neden?
Ben söyleyeyim:
Ülkesinin baðýmsýzlýðýný savunduðu ve buna uygun politikalar geliþtirdiði için... Batý’ya geçit vermediði, “Memleketin kaderi Ýngiliz, Fransýz, Alman ve Rus Büyükelçilerinden sorulamaz” dediði için... Þanlý devrimcilerimizin yaptýðýný yapmadýðý, yani John Bass gibi beþinci sýnýf adamlardan talimat almadýðý için...
Dinci-gerici addettikleriniz de, nefretinize yol açan uygulamalarý nedeniyle seviyorlar Abdülhamid’i. Ýslamcý olduðu için deðil...
Bunu anlayabilmek için de, birilerinin yazmasýný beklemeyin. Kýsacýk bir “google taramasý” yeter de, artar bile... Abdülhamid’in bildiðimiz anlamda Ýslamcý olmadýðýný (çünkü dönemin Ýslamcýlarý da muhalefet etmiþlerdir ona), hele “dinci-gerici” sýnýfýna sokulmayacaðýný göreceksiniz.
Bilin de, öyle konuþun!