Sizi deşifre ettik; buyrun bundan sonra konuşun!

Bu hafta JP Morgan, yayınladığı strateji raporunda, Türkiye’nin ‘sorunlu’ olduğunu bildirerek, Türk hisse senetleri için nötr pozisyonu ‘ağırlığı azalt’ pozisyonuna indirdi. Diyeceksiniz normal bir rapor değil mi, üstelik tam şu sıralar; hayır değil. Çünkü bir kere raporun sahibi JP Morgan, ikincisi bu raporda çok ilginç ayrıntılar var; JP Morgan, gelişmekte olan ekonomiler içinde en çok şu günlerde Rusya’yı beğeniyor, üstelik Rus hisselerinin alınması yönünde yatırımcılarına tavsiyede bulunuyor.

Rus ekonomisi halen -müthiş altyapısına rağmen- petrol ve doğalgaz dışında dış ticarete konu olan mallar üzerinden büyüyen bir ekonomi değil. Rus ekonomisini, kısa vadede, enerji fiyatlarının yukarı yönlü hareketi dışında çok az gelişme yukarı çekebilir. Demek ki JP Morgan, Rusya’nın enerji pazarında ve fiyatlamasında kazanacağı bir sürece girdiğini ön görüyor. Bu çok önemli; çünkü raporda önemli bir ayrıntı ile örtüşüyor bu durum. O ayrıntı da şu; banka, söz konusu raporda, Halkbank’ı stratejik 10 şirket -top 10- listesinden çıkarıyor ve bu listede Türkiye’den yalnız bir GSM operatörünü bırakıyor. Ancak bu ayrıntı burada bitmiyor; yine bu raporun ortaya çıktığı ve Halkbank’a yönelik yıpratmanın devam ettiği günlerde ortaya çıkan haber, neredeyse doğrulanıyor: Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IIKBY) petrol gelirlerinin Halkbank yerine, JB Morgan’a yatırılması... Burada JP Morgan’ın öne çıkması, 2003 yılında, BM’nin Irak Kalkındırma Fonu (DFI) adına bu bankada (New York) hesap açmasına bağlanıyor.

AA’ya açıklama yapan, Diyala Milletvekili Hasan Özmen, paralar kesinlikle JP Morgan hesabına yatacak diyor tam bu raporun çıktığı gün...

Şimdi, Irak petrol gelirleri dediğiniz zaman bir kere duracaksınız; çünkü daha Basra’ya gelmeyin; K. Irak enerji gelirleri, doğalgazın da devreye girmesiyle, bugün rakamlandıramayacağımız bir büyüklüğe tekabül ediyor.  İşte burada mesele Halkbank’ta değildir, mesele Türkiye’nin bu bütün Ortadoğu’yu değiştirecek sermayeyi denetlemesi sorunudur. Gelelim Rusya ilişkisine...

JP Morgan’ın Rusya sevgisi(!)

Türkiye’nin ilk önce Irak enerji gelirlerini denetlemeye başlaması, Azerbaycan ve Türkmenistan gibi ülkelerdeki enerji çıkışını Türkiye yönüne daha fazla kaydıracaktır. Zaten şu halde bile, Güney Gaz Koridoru dediğimiz ve Hazar Denizi’nden çıkarak Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, Güney Avrupa üzerinden (TANAP-TAP) ticarileşen enerji hattı, Akdeniz çanağı geçişlerini de oluşturuyor ve Ceyhan gibi merkezlerin önemi artıyor. Şimdi bu hata, İran’ın, ambargo sonrası katılacağını ve Irak’ın da Musul ve Basra merkezlerinin buraya dahil olacağını düşünün. Tabii şu an Musul merkezi buraya dahildir, bunu önleyemediler. Çünkü Kürt Yönetimi ve Türkiye çok ciddi siyasi irade gösterdi. Türkiye’deki çözüm süreci de buna katkı yaptı. Ancak reel ticari geçişi önleyemeyenler, şimdi sermaye akışını önlemeye ve çevirmeye çalışıyor. Şunu söyleyebiliriz; Güney Gaz Koridoru’na Irak, İran ve hatta İsrail dahil olursa, bu siyasi ve ekonomik olarak yeni bir Ortadoğu hatta yeni bir dünya demektir ama bu, aynı zamanda, yeni bir Rusya demektir de... Çünkü bu durum, Rusya’nın, şimdiye değin yalnız enerji tekeline ve egemenliğine bağlı olarak yürüttüğü yolu tersine döndürür. O zaman Putin ya başka bir Putin olur ya da gider. Şimdi JP Morgan Rusya’ya bu kadar, hem kısa vadede hem de uzun vadede, güveniyorsa, bunun tek nedeni, benim yukarıda anlattığım Güney Gaz Koridoru’nun ve Türkiye’nin hatta Azerbaycan gibi enerji üreticisi ülkelerin buradaki etkinliğinin gerçekleşmeyeceği öngörüsüdür. O zaman dönen dolap da açıktır, buna alet olanlar da... Böyle olunca şunu da söyleyebiliriz, şu anda Türkiye’de hükümetin, ‘bu bize saldırıdır’ teşhisi koyduğu bütün bu olan biten, aslında yalnız Türkiye’ye değil, bütün bölge halklarına, Azerbaycan gibi ayağa kalkan ve enerji kaynaklarını özgür iradeleriyle kullanmaya çalışan, bunun için Türkiye ile anlaşan ülkelere ve onların bağımsızlığına da saldırıdır.

Oslo, 7 Şubat ve 17 Aralık: İç savaşa doğru...

Şimdi biraz geriye gidelim: Oslo sürecini sabote edenler, 7 Şubat darbesini buna bağlı olarak gerçekleştirmeye çalışanlar belli. Peki aynı çevreler, 17 Aralık operasyonunu yaptı değil mi? O zaman bu, çok planlı bir süreç ve arkasında öyle dershane, fişleme gibi basit iç meseleler ve çekişmeler yok. Baştan alırsak şöyle:

Başarsalar nasıl bir Türkiye olacaktı; buyrun!

7 Şubat darbesi gerçekleşseydi zaten çözüm süreci diye bir şey olmayacak, hatta şimdiki hükümet olmayacaktı. Tabii Gezi ve 17 Aralık olmayacaktı. Ancak şunlar olacaktı; Türkiye’nin doğusunda, şimdiye kadar bu toprakların tanık olmadığı ve yalnız bu ülkenin çocuklarının ölmediği, Ortadoğulu genç insanların öldüğü çok büyük bir iç savaş başlayacaktı. Türkiye’nin, on yılda yaptığı bütün ekonomik adımlar, yeni sanayi çevrimi, altyapı, limanlar, yollar, doğu illerimizdeki üniversiteler yerle bir olacaktı. Türkiye, yeniden bir avuç haraminin ve onların küresel patronlarının elinde kavruk bir ülke olarak kıvranmaya başlayacaktı. 7 Şubat, 17 Aralık operasyonlarını yapan bürokratik faşist yapılar da, devlet içinde daha önce var olan Ergenekon yapılarının yerine geçecek ve yerli-küresel haramilerin ‘hizmetkarlğını’ yapacaktı. Tabii ki bizim yukarıda anlattığımız bütün enerji anlaşmaları, Irak Kürt Yönetimi ile yapılan anlaşmalar, Azerbaycan’ın Türkiye’de yapmakta olduğu yatırımlar, Güney Gaz Koridoru falan hepsi uzak bir geleceğe ertelenecekti.

7 Şubat ve 17 Aralık girişimleri bu anlamda silsiledir. Bunlar gerçekleşseydi, doğuda olacak cehennemi yazdım, batıda ne olacak diye merak ediyorsanız ondan da kısaca bahsedeyim; bir kere İstanbul’un finans merkezi olması falan, bunları unutacaktık. TCMB, eskiye dönecekti. Türkiye’nin önemli kurumları, devleti yeni ve kalkınmaya dönük hiçbir arayışa girmeyecek ve yeni olan tüm projeler iptal edilecekti.

İslami finans da hedefteydi

Örneğin Halkbank ve Ziraat Bankası’nın katılım bankacılığı adımları olmayacaktı. Biliyorsunuz, şu an katılım bankacılığı dünyada yükselen bir yıldız. Sukuk ve diğer İslami bankacılık müesseseleri hızla gelişiyor. İslami sigorta tekafül öne çıkıyor. Buradaki finansal büyüklüğün 2013 yılında 1.7 trilyon dolar civarinda olduğu tahmin ediliyor. Tabii burada merkez Londra, son yıllarda Malezya gibi ülkeler öne çıkmaya başladı. Ancak bu devasa ve yeni finansal alan kendisine bir yurt arıyor ki, İstanbul burada çok şanslı. Çünkü hem batının hem de İslami fonların çıkış noktası olan doğunun ortasında. Bu mesele çok önemli buraya devam edeceğiz...