Parlamentodaki muhalefetin iki ismi Kemal Kýlýçdaroðlu ve Devlet Bahçeli’nin son dönemdeki siyaset yapma biçimi çok trajik bir görüntü arz etmeye baþladý. Öyle ki, siyasi iktidar bütün risklerine raðmen, cesur bir adým atarak Türkiye’nin otuz yýldýr yaþadýðý kanlý bir sorunu bitirmek için ‘çözüm’ adýmlarý atýyor ama muhalefet, milletin bu en yakýcý sorunu konusunda duyarsýz.
Kýlýçdaroðlu ve Bahçeli’nin bu halini sadece ‘duyarsýzlýkla’ ifade etmek bile elbette az kalýr. Bu iki siyasetçinin, her gün ekranlara, meydanlara çýkýp, “Ýmralý’da al-ver pazarlýðý yapýlýyor, ülke bölünüyor” þeklindeki hezeyanlarý gýrtlaklarý yýrtýlýrcasýna tekrarlamalarýný dikkatlice izlediðinizde, tam bir çaresizlik içinde olduklarýný görürsünüz.
Çünkü, söylediklerine kendi tabanlarý bile inanmýyor. CHP’nin bizzat kendi yaptýrdýðý ankette, seçmeninin yüzde 50’sinin çözüme destek verdiðini artýk herkes biliyor. Çözüm süreciyle birlikte, son üç ayda tek þehit cenazesi gelmedi ve tek kiþinin bile burnu kanamadý.
Sürecin gerçek hedefi de, amacý da, anlamý da kanýn durmasý deðil mi? Peki, Kýlýçdaroðlu ve Bahçeli’nin derdi ne? Ortalarda korku masallarý anlatarak, kime neyi kanýtlamaya çalýþýyorlar?
***
Bana göre, bu fotoðrafýn bir tek izahý olabilir; aslýnda Bahçeli ve Kýlýçdaroðlu arkalarýndaki millet desteðinin çekildiðini gördükçe, paniðe kapýlýyorlar. Sükunetlerini kaybederek, çözüme katký sunan herkesi “vur de vuralým” mangalarýna hedef göstermeleri, ihanet paranoyasýna kapýlmalarý hiç hayra alamet bir durum deðil.
Ayrýca bu durum, kendi ruh saðlýklarý açýsýndan da son derece tehlikeli... Aslýnda, girdikleri bu yolun çýkmaz sokak olduðunu görüyorlar ama kendilerini karanlýk bir odaya kilitlemiþler bir kere... Lisaný hal ile demek istedikleri: Gelip biri bizi kurtarsýn... Ama boþuna bekliyorlar, bu saatten sonra sizi Tayyip Erdoðanbile kurtaramaz...
Ne zaman Türkiye’nin hayrýna bir adým atýlsa, siz hep toplumla kavga etmeyi tercih ettiniz. Bütün demokratikleþme adýmlarýnda, ‘vesayetle’ mücadelede ya kaytardýnýz ya da bizzat ‘derin Türkiye’nin safýnda yer aldýnýz.
Þimdilerde, “bölünme paranoyasý” ile toplumun zihnini bulandýrmaya çalýþan Bahçeli ve Kýlýçdaroðlu’na hatýrlatmakta yarar var, bu ‘bölünme’ argümaný Cumhuriyet tarihi boyunca, devletin demokratik dönüþümünü engellemek ve sivil siyaseti kontrol etmek için kullanýlmýþtýr.
Çok açýktýr ki, ‘bölünme korkusuyla’ bu ülke yýllarca içe kapanmýþ, sivil siyasi irade yok sayýlmýþ, askeri ve bürokratik oligarþi yüceltilmiþ ve toplumun farklý kesimleri potansiyel düþmanlar olarak tanýmlanmýþtýr. Dolayýsýyla, matah bir þeymiþ gibi satmaya çalýþtýðýnýz ‘bölünme paranoyasý’, aslýnda bu toplumun kardeþliðini ve barýþýný zehirleyen tehlikeli bir argümandýr.
Belki þunu söylemek gerekiyor, Bahçeli ve Kýlýçdaroðlu’nun kullandýðý dilin de, yöneldikleri istikametin de millet nezdinde bir kýymeti harbiyesi yoktur. Toplumun büyük çoðunluðunun yöneldiði istikametin tam aksi yönünde gitmekte ýsrar ederek, hem kendilerini telef ediyorlar hem de millete eziyet ediyorlar.
Çok uzaða gitmeye gerek yok. Son on yýlýn bütün kritik dönemeçlerinde, demokratikleþme hamlelerinde bu iki parti yani CHP ve MHP hep direndiler ve milletle cebelleþtiler ama hep kaybettiler. Aslýnda þimdi de kaybediyorlar ama kendilerini öylesine millete karþý konumlamýþlar ki, uzatýlan bütün yardým ellerini reddediyorlar. Mesela, Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn her önemli adým öncesinde yaptýðý katký çaðrýsýný öfkeyle reddettiler.
Ve her seferinde Erdoðan, kendi yolunu çizerek kararlýlýkla sonuca gidiyor. En önemlisi de, muhalefetten alamadýðý desteði halktan alarak yürüyor. Eðer muhalefet, bugüne kadar yaþadýðý bütün yenilgilerden hala bir ders çýkaramýyorsa, onlar için yapýlacak bir þey yok demektir.