Sizin çamura yatacağınız işin başında belliydi

Hoştur, değil mi? “Ben demiştim, olacakları öngörmüştüm” demek hoştur ve insanın gururunu okşar.

Gururumu okşayacak bir fırsat saydığım için değil, “Ben demiştim” cümlesinin altına sıralayacağım gerekçelerin can sıkıcı bir duruma işaret ettiğini ve hal-i pür melalimizi ortaya koyduğunu fark ettiğim için bu hatırlatmayı yapıyorum.

Evet, yine “yeni anayasa” meselesi...

Mühim bir meseledir.

Uzlaşma Komisyonu’nun dağılması yahut dağıtılmasıyla, gündemden düşmüştür ama en mühim meselemizdir...

Her alanda bir sürü iyileştirme yapıldı, vesayet rejimi geriletildi, “Kürt meselesi” çözüm sürecine sokuldu ama bu “başarılar” yeni bir anayasayla taçlandırılamadı.

Daha doğrusu, tahkim edilemedi.

Çünkü Eski Türkiye’nin aktörleri apartta bekliyor ve “kazanımların” altını boşaltmak için fırsat kolluyor

Bu yüzden mühimdir “yeni anayasa” meselesi.

Kendime pay çıkarmak için söylemiyorum ama bugün “suret-i hak”tan görünüp “Hayır, Uzlaşma Komisyonu dağıtılamaz” diye feveran edenlerin çamura yatacaklarını da biliyorum. Ve yazmıştım.

İşte kanıtı:

Bu Meclis, “Kurucu Meclis” işlevi görecekti, “yeni bir anayasa” yapacaktı.

MHP’sinden CHP’sine, parlamentoda yer alan ya da yer almayan bütün partiler, seçim meydanlarında “yeni anayasa” sözü verdiler.

Durup dururken ortaya çıkmış bir söz değildi bu.

Halk böyle istiyordu...

Halk, bu isteğini, “12 Eylül referandumunda” ortaya koymuş, ülkenin en acil meselesinin anayasa olduğunu tekrarlamıştı... Yüzde 58’lik “evet” çoğunluğu ciddi bir işaretti.

Siyasi partileri yeni anayasa konusunda “hevesli” olmaya iten de, bu işaretti işte.

Dönüp bakıyoruz, “Bugüne kadar ne yapıldı?” diye...

Hiç.

CHP, argo ifadesiyle, sürekli “çamur yapıyor...”

MHP beklemede... Niyeyse?

BDP diye bir parti hiç yok... Mırın kırın etmek ve “Anayasa Komisyonu üyemizi tutukladılar” diye feveran etmek dışında, sürece katkı yapacak herhangi bir girişimleri (ve istekleri) yok.

Geçen dönemde (23. dönemde), onca yasa çıktı, onca “iyileştirme” yapıldı, hiç ortalarda görünmediler. Kendilerini de ilgilendiren madde (siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran madde) genel kurulda görüşülürken salona bile girmediler, bahçeye çıkıp sigara içtiler ve söz konusu maddenin paketten düşmesini sağladılar.

Bu dönemde de yoklar...

Belki de Kandil’den işaret gelmiyor, “önderlik makamı” cevaz vermiyor.

Belki de “yeni anayasa”nın işleri daha da zorlaştıracağını, bölgedeki PKK nüfuzunu kıracağını düşünüyorlardır...

Öyle ya, anayasa gerekiyorsa, bunu ancak ve sadece KCK yapar.

Bu konuda hazırlığı, niyeti ve isteği olan tek parti, ister beğenin ister beğenmeyin, AK Parti.

Samimiyetini, 12 Eylül referandumunda göstermişti.

Niyetini ve isteğini de, hazırladığı yahut hazırlattığı anayasa taslaklarıyla faş etmişti.

Burada, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e ayrı bir parantez açmak ve hakkını teslim etmek lazım...

Hani Cemil Bey de olmasa, “Bizim bir anayasa işimiz vardı, ne oldu yahu?” diye kimse sormayacak...

Bir beyanatında, “Eğer bu anayasa yeniden yapılmazsa Türkiye’de rejim bunalımı çıkar” diyordu.

Hem rejim bunalımı çıkar, hem “vesayet sistemi” geri döner...

Bu tür durumlarda, siyasi partilerden “sorumlu tavır” beklenir. Değil mi?

Hemen söyleyeyim:

Bu sorumluluğu göstermeyecek partilerin başında BDP ve CHP geliyor...

Dolayısıyla, çamura yatacaklarını “şimdiden” ilan ediyorum.

BUGÜN:

Nitekim öyle oldu.

Uzlaşmaya varılmış maddeleri bile görüşmeden masadan kalktılar.