‘Sizin filmlerinizle büyüdük’ denilince deliriyorum

Cem Yılmaz’ın yönettiği Pek Yakında filmiyle yeniden adından söz ettiren Türk sinemasının efsanevi ismi Ayşen Gruda “Seyirci bu filmde ne arıyorsa bulacak” diyor. Büyük usta ile hem son filmini hem de sinemamızı konuştuk.

Yeşilçam filmlerinin sevilmesinin en büyük nedeni, onu var eden Ayşen Gruda gibi sinema emekçileriydi. O, komedi filmlerinde bile toplumsal bir mesaj ya da dramlarda bile umut veren, aynı film içinde bazen ağlatan, bazen kahkahayla güldüren ‘usta’ oyunculardan biri. Hababam Sınıfı, Gırgıriye, Tosun Paşa, Bizim Aile, Neşeli Günler ve Aile Şerefi gibi, televizyonlarda defalarca gösterilse bile bugün bile reyting rekorları kıran filmlerin başrol oyuncusu olan Ayşen Gruda, 70’li ve 80’li yıllarda 100’ün üzerinde sinema filmi, televizyon dizisi ve tiyatro oyununda boy gösterdi. Ama popülerliğini hiç yitirmedi ve 2000’li yıllarda hala her yaştan hayranı bulunuyor.

-Yönetmenliğini Cem Yılmaz’ın yaptığı Pek Yakında filminin senaryosunda sizi etkileyen şey ne oldu?

Ben çok mutlu oldum, çok istiyordum Cem Yılmaz ile çalışmayı. Para almayacak kadar, istiyordum. Oyuncuları da çok iyi seçmiş.

-Filmde sizin daha önceden oynadığınız filmlere de gönderme yapılıyor...

Ben çok güldüm, orda da bizi de eleştiriyor aslında. Fakat bir o kadar da sevgi saygı duyuyor. Ve ben öyle çok istiyordum ki böyle bir film olsun...

BÜTÇEN YOKSA BAKKAL OL

-Türk sinemasının 100’üncü yılını kutluyoruz. Sinemamızın kilometre taşlarından biri olarak, bugün gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

500’üncü yılı olsa ne yazar taban ve tavan fiyatlar olmadıkça, telefonda “Bizim bütçemiz dar” diye başlayan konuşmalar var olmaya devam ettikçe... Ağlaya ağlaya olmaz bu iş, bütçeniz darsa gidip bakkal dükkanı açın. Ayrıca, 100 senede telif hakları düzelmez mi? Müzik sektörü ve yabancılar bu konuda haklarını aldı ama biz neden alamıyoruz? Çünkü bizim meslek odamız yok.

-Oyuncular sendikasına üye misiniz?

Hayır değilim. Sendika farklı birşey. Hangi hakkı koruyor? 15 dakika önce dizide oynuyorsun, 15 dakika sonra bitti dizin. Ne oluyor o zaman bizim haklarımız? Sabahlara kadar çalışıyorsun! Bu nedenle insanlar öldü... Bizim madencilerden ne farkımız var?

OYUNCU KOÇLUĞUNU ANLAMIYORUM

-Türkiye’de bugün sinema oyuncusu yok denecek kadar az. Ya dizilerden geliyorlar ya da tiyatro ile devam ediyorlar. Sinema insanların uğrayıp geçtiği bir sanat dalı mı oldu?

Ben tiyatroyu baz alırım ama sinema okulları da var. Her şeyin bir felsefesi var disiplini var, değil mi? Onları öğrenecek, bir okula gidecek ya da bir ustasından ders alacak. Mesela oyuncu koçluğu diye bir şey var. Bunu hiç anlamıyorum, oyunculuk insanın içindedir ve öyle doğar, bunu pekiştirmesi için okullara gider.

-Yeşilçam’da oyuncu koçluğuna benzer şeyler var mıydı?

Hayır, ustalar vardı. Bizi ustalar yetiştirdi ki ustalar da her şeyi öğretmezdi yani. Baka baka öğrenirdik. Bir de bu oyunculuk akıllı adamların işi. Akıllı olması lazım, disiplin değil.

-Sizce, bu işi hakkıyla yapan kimler var?

Bir kere tek tek isim sayamam fakat genç bir nesil var. Sadece sahnede değil, kamera arkasında da hep gençler var ve işe yarıyorlar. Bir de üzerine şu anlayış çıktı: ‘Halk istiyor, bunu yapalım.’ Halk onu istiyor olabilir ama onun halka bir faydası olacak mı? Şahsen dizi seyredemiyorum. Mesela bir yerde okumuştum, lösemili 12-13 yaşlarında bir çocukla ilgili bir dizide çocuk ölüyordu. Bunu nasıl yaparsınız?

Neden öldürdüğünüzü de anladım. Dört tane kadın ağlasın diye. Çok ayıp. Umut dağıtmak sizin göreviniz, umutsuzluk değil.

Gülecek, ağlayacak ve öğreneceksiniz

-Pek Yakın’da filmine dair, seyirciye bir mesajınız var mı?

Bir gazeteci bana “Acaba filmde aradığımızı bulacak mıyız?” diye sordu. Dedim ki “Neyi aradığına bağlı” Ama madem bu arkadaş böyle bir şey soruyor birilerinin bir şeyler aradığını farz ediyorum ve evet, var. Bulacaksınız. Gülecek miyim? Ağlayacak mıyım? Öğrenecek miyim? Hepsine yanıtım, evet. O yüzden diyorum ki gidin bir seyredin, kendiniz karar verin.,

ESKİ OYUNCULARIN DERS VERMESİ GEREKİYOR

-Sizi kızdıran sorular ya da senaryolar oluyor mu?

Bugüne kadar en kızdığım iki soru oldu, siz sormadığınız için çok teşekkür ederim. Birincisi “Kemal Sunal nasıl bir adamdı?” İkincisi de “Biz sizin filmlerinizle büyüdük.” Deliriyorum! Cevabım “Hımmm” oluyor. Bu “Hımmm” içinde yatan şey şu: “Siz bizim filmlerimle büyüdünüzse, ben nerede yanlış yaptım? Biz nerede yanlış yaptık, sizi büyütürken?” Bir yerde yanlış var çünkü... Ben eski sinema oyuncularının her birinin sinema ve tiyatro akademilerinde ders vermesi gerektiğini düşünüyorum. Ben yapıyorum bunu. Ve yani nasıl diyeyim, onlardan öğrenecek o kadar çok şey var ki.