Beşiktaş Schuster’den bu yana 4-3-3’ün hemen bütün versiyonlarını oynadı: En ofansifinden en tedbirlisine, hatta geçen sezonki gibi en belirsiz ve dağınık olanına kadar. Biliç’in benimsediği diziliş ilk maç itibariyle dengeli bir görüntü verdi. Belki hücum üretkenliği istenen düzeyde değil, ama sezon başı ve karşıda zorlu bir rakip olması nedeniyle fazla eleştiri konusu yapmak doğru olmaz. Biz en iyisi somut veriler üzerinden gidelim:
Beşiktaş 11 gol girişimi üretmiş. İlk yarı 6, ikinci yarı 5. Bu sayı yetersiz olmakla birlikte, maçın süresine dağılımı dengeli. Diğer deyişle, son iki sezondur sıkça rastladığımız duraklama dönemleri olmamış maç içinde. Bu önemli bir veri. Daha önemlisi de kalesinde gördüğü gol girişimi sayısı:
Yalnızca 7. Trabzon ilk yarı 2, ikinci yarı 5 gol girişimi üretebilmiş. 2. yarıdaki gol girişimlerinden 3’ü golü yedikten sonraki reaksiyon döneminde üstelik. Diğer deyişle, Beşiktaş dk. 79’a kadar kalesinde yalnızca 4 gol girişimi görmüş. Geçen sezondan çok farklı bir görüntü.
Uslanmaz bir hücum futbolu yandaşı olarak, kişilik yapısı Beşiktaş’ın “Asi Ruh”una fazlasıyla uyan Biliç’ten beklentimi ekleyeyim bu tabloya: Zorluk derecesi yüksek maçlar dışında, Beşiktaş’ın orta ikilisinde Fernandes ile Oğuzhan’ı görmeyi umuyorum ben. Ayrıca Atiba’nın bu ikilinin arkasında da etkili olacağını düşünüyorum. Atiba’nın çift yönlü oynama becerisi ilk maç itibariyle göz doldurdu. Hep söylüyorum, modern futbolda hücum üretkenliği doğrudan orta sahanın yapısına ve performansına bağlı. Böyle bir üçlünün ofansif kapasitesi ve pas yapma potansiyeli beni heyecanlandırıyor. Takımda bek katkısı da yükseldiği takdirde söylenecek tek bir şey kalır: Hücum Beşiktaş, Hücum!
Bu yazı kaleme alındığı sıra CAS’ın kararı henüz belli değildi. Olumsuz bir sonuç çıkarsa bunun tek bir anlamı var: Adı şike soruşturmasına haksız biçimde karıştırılan Beşiktaş bu süreçten en çok zarar gören kulüp olacak ne yazık ki. CAS kararı Tromsö maçı sonrasına kalabilir. Tromsö maçına ilişkin tek bir cümle söylemek gerekirse: Beşiktaş mevcut kadro kalitesiyle Tromsö’yü kolayca saf dışı bırakacak ve saçma bir kararla önü kesilmezse Schuster ve Carvalhal’li sezonlarda olduğu gibi Türkiye’ye bolca puan kazandıracaktır.