Soğudu mu yüreğiniz? Soğusun mu?

Ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.

Kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular

Kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,

iğnelerine iplik geçirip beklediler;

Turgut Uyar / Terziler Geldiler

Facianın hafta-i devriyesinde dün Meclis Genel Kurulu, Soma gündemiyle toplandı. Üç partinin verdiği soru önergelerinin birleştirilmesi suretiyle oluşan ortak iradeden bir komisyon kurulması; komisyonun üç ay süreyle çalışması; şayet süre yetmezse sürenin uzatılması; komisyon üyelerinin Soma’ya giderek yetkililerle, ilgili kişilerle ve ölüm kuyusundan sağ çıkabilmiş madencilerle görüşüp bir rapor hazırlaması kararı çıktı.

***

Partilerin grup toplantılarında da vardı Soma. Hayatını kaybeden madenciler için saygı duruşları yapıldı, taziyeler bildirildi, facianın sebeplerinin soruşturulacağının, ihmali olanların yargılanacağının, kendilerinin bu işin takipçisi olacağının, şehitlerin emanetleri için ise ne geliyorsa elden, onun mutlaka yapılacağının sözleri verildi.

***

Öte yandan mevzuat da değişecekmiş. Yeraltında helal rızk arayan madencilerin çalışma şartları 301 madencinin ölümünden sonra en gelişmiş ülkelerin seviyesine çekilecekmiş. ILO’nun belirlediği kriterlere uymayan madenlerin ruhsatları askıya alınacak, denetimleri sıklaşacakmış. Teftiş raporlarına “kusursuz” diye geçse de Soma Holding’in madeninde olmayan her ne varsa, yaşam odalarından işçi takip sistemine, gaz ölçüm sisteminden acil eylem planına, insanlıktan mesleki titizliğe, bundan böyle bütün madenlerde mecbur olacakmış.

Müfettişler denetime gittiklerinde artık bunları da soracak ve evet dendiğinde ellerindeki defterde boş bırakılmış küçük kutucuklara birer tik atacaklarmış.

***

Soma Holding’in sahipleri ve yetkilileri de tutuklandı önceki gün. Savcılıkta birbirlerine atmışlar sorumluluğu. Ben yapmadım o yaptı demişler. Onca eksiğin gediğin, kanunsuzluğun vicdansızlığın üzerine bile, herhangi bir dikkat geliştirmemişler facia adım adım yaklaşırken. Sıcak çıkan kömürün, artan yangın ve göçüklerin, dumanın gazın ne demek olduğunun üstüne yatmışlar. İşçiler, teknikerler, mühendisler uyarmışlar amirlerini. Hiç oralı olmamışlar. “Hadi demişler” mütemadiyen, “durmayın çalışın!”

Şimdi birbirlerini suçluyor, suçsuz olduklarına inandırmak istiyorlar bizi.

***

İçiniz soğudu mu? Soğusun mu?

İşte hemen her şey tamam... Şehitler defnedildi. Ölenlere rahmet, kalanlara sabır dilendi. Hatimler okundu, yetimlerin başları okşandı. Göğümüzü saran akbabalara ağızlarının payı verildi. Sosyal medyada herkes en az bir paylaşımda bulundu. Ölüm maaşları bağlandı. Meclis soruşturacak, mahkeme yargılayacak...

Okey mi?

Artık arkamızı dönüp rutin gündemimize, tatlı bir aidiyet, hırslı bir oyalanma imkanı veren kamp kavgalarımıza, tatil planlarımıza geçebilir miyiz?

Çıkarabilir miyiz üstümüzdeki karaları?

***

Ne geliyorsa başımıza, “başkalarının günahının bizi aziz yapacağı” yanılgısından geliyor. Başkalarının günahı rahatlatıyor bizi. Pekiştiriyor pozisyonumuzu.

Bir kez daha iman ediyoruz Hakk’ın hakikatin tartışmasız “bizimle” olduğuna.

Oysaki unutuyoruz Hakkın haklılığın, iman etmek gibi tıpkı, her seferinde yeniden kazanıldığını.

Acıyı araçsallaştıranların, sicili her vakada biraz daha kararanların ve insanlıktan temelli düşenlerin bizi çekmek istedikleri yere çekildiğimizi fark etmiyoruz yazık ki, tuzakları bertaraf etmeye uğraşırken. Bu uğraşının bizi meselenin özünden kopardığını, kamplarımız farklı olsa da derdimizin ortak olduğunu. 

***

Fark etmeliyiz oysa.

İşletmenin 301 insanın ölümüne yol açan faciaya açıkça göz yumduğu ortadayken savcılığın “olası kast” hükmünden değil çok daha az ceza öngören “taksir” suçundan hüküm yürütmesine itiraz etmeliyiz.

Bu ölüm çukurlarına defalarca “kusursuz işletme” raporları veren müfettişlerin de yargılanmasını talep etmeliyiz. Facianın sorumlusu bürokratların, siyasetçilerin ve sendikacıların da bedel ödemesini istemeliyiz. Mevzuat, yargılama ve denetlemenin ötesinde, “kaza olana kadar hiç bir şey olmaz” anlayışıyla da mücadele etmeliyiz.

Biz bu yarayı dikmeliyiz.