Soğuk günlerin gripsavarları

Kış geldi mi gelmedi mi? Bitiyor mu, yoksa yeni mi başlıyor derken iki hafta içinde eksi 13 dereceyi görmenin şaşkınlığındayız. Ocak başında kısa kollularla gezerken, ayın ikinci yarısında kar yağışının ortasında bulduk kendimizi. Şubat ve mart çok soğuk geçecek sanki. Soğuk demek grip, soğuk algınlığı, burun tıkanıklığı demek. En iyisi biraz önlem alıp, metabolizmayı desteklemek.

Orkideden damlayan şifa: Salep

Gerçeğinden bahsediyorum elbet. Bol nişasta bazlı, mahlep (gerçi mahlep de faydalı bir bitki) ve aromalarla desteklenmiş salep görüntüsünde kutulanıp uzun ömürlü olarak raflarda bekleyen üründen değil. Salep, yirmi binden fazla çeşidi olan orkidelerin salepgiller grubundan üretilmekte. Orkidenin kök yumruları süt veya suyla kaynatılıp, kurutulup öğütülerek toz haline getiriliyor. Anadolu’da bazı bölgelerde yabani olarak bulunmakta. Aktardan alacağınız salebin de gerçek olup olmadığını anlamak zor iş gerçi. Tarihi pastanelerin salebini veya bir şekilde güvendiğiniz bir yerden bulursanız evinizde hazırlamanızı öneririm. Vücut sıcaklığını yükselten salebi hastalandığınızda değil tüm kış boyunca düzenli olarak tüketin ve böylelikle vücudunuzun direncini arttırın.

Soğuk algınlığında içilecek en  iyi üç şey

Kış çayı: İçinde mutlaka taze zencefil olmalı. Elma kabuğu, elma çekirdeği, portakal, limon, adaçayı, nane, karanfil ve tarçın gibi antibakteriyel malzemelerin bazılarını veya tamamını çayı hazırlarken kullanabilirsiniz.

Tavuk suyuna çorba:   Şifa olsun istiyorsanız mutlaka çiftlik tavuğu olmalı, hormonsuz, doğal besi üretimi. Bu tavuğun kemiği ile hazırlayacağınız çorba suyu vücut için gerekli tüm besinleri sağlayacak, kendinizi daha iyi hissettirecektir.

Zencefil ve bal: Bal gerçek bal, zencefil ise taze olmalı. Bir parça zencefili ince olarak rendeleyip bir çay kaşığı bal ile macun kıvamında karıştırın. Yatmadan önce bir tatlı kaşığı yutun. Sabaha daha iyi olacaksınız.

Şifalı bir karışım: Kış takviyesi

Sebzeleri blenderda sıvı hale getirmek liflerini param parça ettiği için aslında onları çiğ yemekten daha iyi değil. Çünkü bu hareketle metabolizma için can simidi olan lif yapısına zarar veriyoruz. Ancak diğer taraftan vitamini bol sebzelerle blendardan çıkma karışımlar hazırlayarak sindirim sistemini adeta dezenfekte edebiliyoruz ki bunu ara sıra yapmak bağışıklık sistemini olumlu etkiliyor. Bunun için örnek, küçük bir parça zencefilin kabuğunu soyun, üç minik salatalığı kabuklarıyla iri parçalar halinde doğrayın. Küçük bir parça beyaz lahana, yarım adet çiğ kereviz, yarım adet de haşlanmış kerevizle haşlama suyu, bir tutam taze nane, biraz tuz ve karabiberle tüm malzemeyi blendera’a alıp, karıştırın. Çok katıysa biraz su ekleyebilirsiniz. Yoğunluğunu arzu ettiğiniz şekilde ayarlayabilirsiniz.

Vitamin bombası: Kuru soğan

O bir antibiyotik, o bir iyot, fosfor, kükürt imalatçısı, o bir B, A ve C vitamini deposu! Kısaca o insan metabolizması için gerçek bir hayat pınarı. Tabii çiğ olarak. Eğer bir de üzerine çocukluğumuzun yerli kuru soğanını bulabiliyorsanız şahane. Dolaşım sistemi, yağlanma, bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkileri ve mikrop kırıcı özelliği onu tüketmek için yeterli nedenler. Çiğ soğan tüketiminin kandaki total grliserit miktarını düşürdüğü ise bir gerçek. Bu durumda iki şey yapabilirsiniz. Kuru soğan tüketimini soğuk havalarda arttırabilirsiniz. Yapacağınız şey salatalarda kullanımını fazlalaştırmak olabilir. Mesela maydanozlu sumaklı güzel bir piyaza veya kuru börülce gibi bakliyatlarla kullanabilirsiniz. Böyle salatalara kim hayır diyebilir? “Ben derim” diyor ve kokusunu sevmiyorsanız bu durumda kuru soğanı kabuğuyla birlikte sirkeli suda bekletin. Dörde bölüp duru suda beş dakika haşlayın. Bu suyu kür olarak 15 gün için. Ne yaparsanız yapın kuru soğansız bir hayatı asla düşünmeyin.

Mikropların korkulu rüyası: Sarımsak ve karanfil

Soğuk algınlığından şikayet ediyorsanız derhal doktora gidin ve eve dönerken sepete bir de sarımsak atın. Çünkü sarımsak, bakteri, virüs ve enfeksiyonlarla mücadele edebilen gerçek bir antibiyotik. Özellikle solunum sisteminde gösterdiği başarı müthiş ama onu kullanmak için hasta olmayı beklemenize gerek yok. Örnek, salata soslarında bol bol kullanın. Sarımsak kokusunu da soğan kokusu gibi sevmiyorsanız onu da yemeklere eklemeden ilaç niyetine yiyebilirsiniz. Sarımsağın soğana göre iyi tarafı elinize sinen kokusunu metal bir materyale sürterek kolayca çıkarabilmeniz. Ağız kokusu için ise yine doğal bir antibakteriyel olan karanfil tanesinden faydalanabilirsiniz. Böylelikle bir taşla iki kuş vurmuş olursunuz.

Antiseptik dopingi: Zencefil

Uzakdoğu kökenli yumru bir kök olan zencefilin iki bin yıldır şifa veren etkisi bilinmekte ve bu özelliği sebebiyle kullanılmakta. Aromasının ve yakarının gücü lezzet düşkünlerini de etkilediğinden, özellikle de son senelerde bizim de yeme içme kültürümüzde yerini aldı. Taze olarak tüketmeniz vereceği yarar açısından önemli. Mide, bağırsak rahatsızlıkları, kalp ritmi, solunum güçlüğü gibi bir çok derde deva olabilen zencefil soğuk algınlığı konusunda ise iyi bir ajan. Antioksidan etkisi ve antiseptik özelliği ile kışın mutfaktan eksil edilmemeli. Her türlü sosa, salataya, yemeğe eklenebilir. Yapı itibari ile baskın olsa da diğer malzemelerle uyumludur daha doğrusu hepsini kendine uydurabilme yeteneğine sahiptir. Rendeleyerek veya ince şeritler halinde doğrayarak mantı dahil her türlü yemeğe serviste bir parça ekleyin ve onun şifasından kış aylarında bolca yararlanın.