Sokak bize ne söyler?

1 Mayýs kutlamalarýna yansýyan, daha doðru ifadeyle ‘taþan’ arayýþlarý, üç beþ kiþinin marjinal çýkýþý olarak görmek ne kadar doðru. Bugün biraz meydanlara yansýyan ‘anti-kapitalist Müslüman’ tartýþmalarýna göz atalým.

Birkaç gündür havada uçuþan ve zihinleri karýþtýran tartýþmalarýn neredeyse hiçbiri yeni deðil. Ýslam ve sosyalizm arasýnda nasýl bir iliþki olabilir, bir ‘Ýslami sosyalizm’ mümkün müdür gibi sorular ne ilk kez soruluyor, ne de bunu savunanlar yeni bir söylemle sahneye çýkýyor.

Kapitalizmin her derde deva olduðunu, hatta müminlerin ‘yitiði’ sayýlacaðýný düþünenler için cevap yetiþtirmek kolay. ‘Caným, sosyalizm hakim olsa yine sizi sömürecekti’ deyince iþin içinden sýyrýlýp çýkmýþ oluyorlar.

Niyetim bu alandaki teorik tartýþmalarýn girdabýnda sürüklenmek deðil. Ne ‘Rýzkýn onda dokuzu ticarettedir’ hadisini tek baþýna ele alýp kendi hýrslarýna koridor açanlarla, ne de Ýslam’ýn insan emeðine verdiði deðer üzerinden ‘sosyalizm’ üretenlerle yakýn oldum bugüne kadar. Ýslam, Ýslam’dýr; eklere ve önüne arkasýna birtakým sýfatlar gelmesine ihtiyacý yoktur. Yorum farklýlýklarýný yahut kendi meþrebimize göre yaptýðýmýz tercihleri, ‘Ýslam budur’ diyerek dayatma hakkýmýz olamaz.

Sokak ne söylüyor?

Ancak sokaklara taþan ve giderek yükselen bazý taleplerin, sanýldýðýndan çok daha ciddi bir toplumsal karþýlýðý olduðunu düþünüyorum. Mesele birkaç gencin ‘sosyalizm’ soslu sloganlar atmasýndan ve anti-kapitalist birkaç söz söylemesinden ibaret deðil.

Bu tabloyu doðru anlamak için Arap baharý olarak ifade edilen süreci farklý okumalarla yeniden gözden geçirmek gerekebilir. Fas’tan Mýsýr’a, Suriye’den Bahreyn’e kadar yükselen seslerin ve ortaya çýkan toplumsal hareketlerin, öncelikle bir haysiyet ve adalet mücadelesi olduðunu unutmamak gerekiyor.

Bu rüzgar nereye kadar esecek, devamýnda hangi yeni rejimler ya da modeller ortaya çýkacak, bunu henüz kestiremiyoruz. Ancak þurasý kesin. Söz konusu ülkelerde ve daha genel bir ifadeyle Ýslam dünyasýnda pek çok algý, kavrayýþ ya da kabul deðiþecek, deðiþmek zorunda kalacak.

Yine kuþku yok ki bu adalet taleplerinin parantezinde ekonomik bir boyut var ve söz konusu coðrafyada artýk iþlemez hale gelmiþ modellere duyulan öfkenin önemli bir dayanaðýný oluþturuyor.

Türkiye’de karþýlýðý var mý?

Daha önemli soru þu: Tüm bu olup bitenden, deðiþim sürecinden, ortaya çýkan toplumsal taleplerden Türkiye nasýl etkilenecek yahut etkileniyor?

Gelir daðýlýmýndaki sorunlara ve sýkça canýmýzý yakan bazý geliþmelerin bize söylediklerine kulak verirsek, bu rüzgarýn bizi es geçtiðini söylemek o kadar da kolay deðil. Taþeronluk sisteminin ortayla çýkardýðý acýmasýz uygulamalar, can kayýplarý, AVM adý altýnda hafta sonu eðlencesine dönüþtürdüðümüz merkezleri ayakta tutmak için 13-14 saat çalýþýp gece yarýsý evine dönen on binlerce insanýn dramý ve daha nice tablo bize bunlarý söylüyor aslýnda.

Sendikalaþma oranýndaki yetersizlik, özellikle de muhafazakar-dindar diye tanýmlanan kesimlerin bu konudaki duyarsýzlýðý, yetersizliði ya da isteksizliði, bu tabloyu daha da vahim hale getiriyor.

Esasen baþýndan itibaren Numan Kurtulmuþ ve Has Parti tecrübesinin bize bu konuda çok önemli açýlýmlar saðlayacaðýný düþünenlerdenim. Umudumu tümüyle yitirmesem de, beklediðim çýkýþý göremediðimi de buraya not edeyim.

Sokaðýn ne söylediði önemlidir. AK Parti’nin ve Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn bugüne kadarki baþarýsý, sokaðýn ne söylediðine herkesten fazla ve samimi olarak kulak vermesidir. Sokaða tekrar ayný samimiyetle bakmanýn ve dinlemenin zamanýdýr.