Solcu olmadın Mustafa Keser’in askeri oldun!

Türk matbuatında “sağcılık”, “muhafazakârlık”, “solculuk” konusunda dişe dokunur bir araştırma (yahut makale) yayınlandı mı? 

Ben hatırlamıyorum...

Dileyen, ansiklopedilerin ilgili maddelerinde bile tatmin edici cevaplara ulaşabilir ama Türk matbuatının (Türk matbuatında köşe tutmuş kalemlerin, hatta bir kısım ilerici aydının) anılan kavramlarla ilgili“değerlendirmeleri” her zaman problemli ve tashihe muhtaç oldu.

Hayır, sağcılığın ne olduğu, sol düşüncenin neye tekabül ettiği konusunda ahkâm kesecek değilim.

Burası yeri değil...

Bu kavramların “kırılgan” (ve değişebilir) olduğunu, Türkiye’deki kullanımının yaygın kullanımından farklı olduğunu tekrarlayacak da değilim...

Küçük (basit) bir örnek:

Kendisini “emek”, “hak” ve “üretim” kavramlarıyla çerçeveleyen Türk sol düşüncesi, hiçbir zaman emekçi kitlelerin ve proleter yığınların ilgisini çekmedi. Sol politikalarla yan yana (iç içe) olması beklenen o geniş gövde, hep sağ politik merkezlerle birlikte hareket etti. Hep sağcıları iktidara taşıdı.

İçeride (Türkiye’de) sağ partileri iktidara taşıyan aynı emekçi kitle, dışarıda da (gurbetçi olarak bulundukları Avrupa ülkelerinde de), umumiyetle sol ya da sosyal demokrat partileri destekledi. Desteklemeye devam ediyor.

Neden?

Demek ki, Türkiye’de “sağ” denilen şey sağ değil, “sol” denilen şey sol değil.

Bunun da bir tek solcu olduğunu öne süren koca koca adamlar farkında değil.

Rahmetli İdris Küçükömer, “Sol sağdadır, sağ soldadır” demişti de, kıyametleri koparmışlardı, hatırlayacaksınız.

Basit bir muhakemeyle ulaşılabilecek bir sonuçtu oysa...

Sağcılık (orijini itibariyle), “toplumsal hiyerarşiyi ve eşitsizliği savunan” siyasal bir kavrayıştır. Fransız Devrimi döneminde parlamentonun sağında oturan politikacılar böyle düşünüyordu.

Siz, oysa, koltukların hangi yönde olduğuna değil, o koltuklarda oturanların ne düşündüğüne, hangi siyasal-toplumsal modeli savunduğuna ve bize hangi pratiği reva gördüğüne bakacaktınız.

Kendilerini “sol” koltukla taltif eden Türk politikacıları (Türk yönetici ve elit sınıfı), Fransız solcularının tersine, hiyerarşi üreten sistemi ve eşitsizliği savundular.

Sol koltukta oturmak, onları “solcu” kılmadı. (Bkz. Bütün siyasal tarih içindeki sol pratikler ve Cumhuriyet devrimleri.)

Buna mukabil, sağcılar (siyaseten dışlanmış ve “sağcı” olmak gibi bir utançla karşı karşıya bırakılmış, üstelik “yerli” düşünceyi savunmak gibi bir günaha da sahip bulunan Türk sağcıları), “hiyerarşi üreten” sisteme karşı, halkın geniş temsiline imkân tanıyan bir siyasal modeli (demokrasiyi) savundular. Akim bırakılmış “Serbest Cumhuriyet Fırkası” girişiminden başlayarak, hep “reformcu” ve“kalkınmacı” oldular.

Muhafazakârlık konusunda da benzer bir kafa karışıklığı var...

İlerici Türk aydınının “muhafazakârlık” tanımı ve bilgisi, Uğur Mumcu’nun, “Bunlar kapitalist... Kar’ı muhafaza ettikleri için, muhafazakârlar...” esprisinden öte gitmez. Gitmedi.

Muhafazakârlık, oysa, aynı zamanda, toplumsal normların, kurumların, moral ve ahlak değerlerin, gelenek ve göreneklerin, dolayısıyla “meydana getirilmiş” kültürün korunmasını ifade eder... Yani, muhafazakârlık, fehmedebilme yeteneği sınırlı kimi zır cahillerin öne sürdüğü gibi, “gerilik ve ilkellik” değildir.

Bu yazıyı niçin yazdım?

Sağdan çarklı bir siyasetçi, CHP’ye üyeliğini gerekçelendirirken, “Sağ işçi ölümleri ve sömürü demektir” diye bir motto sallamış...

Sağ çok berbat, çok rezil bir şeymiş...

Kendisi hiçbir zaman sağcı olmamış...

Bu yüzden CHP’ye gözünü kırpmadan “evet” demiş.

Sağ ve sol kavramlarının ne anlam ifade ettiğini bilmeyen; soluna soğan, sağına sarımsak bağlanasıca bu ergen solcuya şunu demek isterim:

BİR- Sen azıcık İdris Küçükömer oku muhterem... Eskiden çok Seyyid Kutup okurdun... Kavramlar (en azından kavramların Türkiye’de neye tekabül ettiği) konusunda fikir sahibi ol, sonra çık “sağcılık, solculuk, sömürü” diye kafa ütüle.

İKİ- Hayatında hiçbir zaman sağcı olmadın da, ilkel sağ düşüncenin kalesi CHP’de ne işin var?

ÜÇ“Sağ”ın işçi ölümleri ve sömürü olduğunu söylüyorsun da, “sol”un darbe, statüko, sıkıyönetim, inançlara baskı ve azınlık düşmanlığı olduğunu neden gözden kaçırıyorsun?

DÖRT- Sen CHP’ye geçerek solcu olmadın. “Mustafa Keser’in askeri” oldun. Yani layığını buldun.