Solfasol köyündeki kadýnlar…

Ýyilik sessizdir. Onlar sessiz sedasýz ama hummalý bir çalýþma içindeler. Ankara’nýn en yeþil ve en terkedilmiþ bahçelerinde, kimsesizlerin kimsesi olmuþlar. Nezahat Albay haným ve gönüldaþlarý, Solfasol köyü, Yeþilöz beldesinde, ‘ensar’ ruhunu yaþatýyorlar. 

25 yýl kadar evvel, dönüþüm projesi kapsamýnda boþaltýlmýþ mahallelerde, Afgan, Özbek, Suriyeli muhacirler yaþýyor. Yemyeþil bahçelerini, erik, dut aðaçlarýný niçin býrakýp gitmiþler, niçin þehrin gürültüsünde apartmanlarýn içinde yaþamaya karar vermiþler, eski sakinler bilinmez... Ama 25 yýl evvel fiili manada baþlayan dönüþüm, hala tamamlanamamýþ olsa gerek, terk edilen mahallere, (yine kira bedeli karþýlýðýnda) muhacirler gelmiþ, yerleþmiþ. 

Nezahat Haným dýþýnda eski sakinlerden kimse kalmamýþ. Onun evine her ziyarete gittiðimizde Somalili, Özbek, Afgan misafirler karþýlýyor bizleri. Ve bizi karþýlayan bu rengarenk misafirlerin gözlerindeki kederle karýþýk minnet, belki ciltlerce yazýlacak kitaplara bedeldir. Nezahat haným, yalnýz yaþayamayan birisi. Bu ziyaretimizde gördük ki, ihtiyar dedeciði, Hakka yürümüþ. Allah rahmet eylesin. Dedesinden boþalan üst kattaki odalarý, Özbek bir aileye oturmalarý için karþýlýksýz olarak vermiþ... ‘’Bana da ses oluyor’’ diyor. Dedesinin babasýna da ayný odalarda bakmýþ hizmet etmiþ, dedelerini iyilikle, güzellikle yolcu ettikten sonra, bomboþ duracak deðil ya bu odalar demiþ... Onun evi bir pýnar gibi. Çölleþmiþ kalplerimize taþarak gelen, güller açtýran bir pýnar...  

“Her þehrin bir sahibi vardýr” derler ya büyüklerimiz... Hacý Bayram Veli hazretlerini yetiþtirmiþ, Ahi Evran Dede’nin nefesiyle çiçeklenmiþ, Bacýyan-ý Rum örfüyle konukseverliðin temellerini örmüþ bu topraklar, elbette ki kendi ruhani yapýsýný bir þekilde sürdürecekti. “Þehir, sahiplerine benzer” dedikleri gibi, Solfasol köyü de, tarihi kimliðinden ilham alan Nezahat haným ve arkadaþlarý tarafýndan, çaðdaþ bir himaye örneðiyle ihya edilmiþ...

Herhangi bir devlet desteði veya sivil toplum örgütü hibesi olmadan, sadece gönüllülerin dayanýþmasýyla kurulan bir iyilik hareketi bu. Prof. Emel Topçu’nun ‘Ankara Örneði’ olarak literatüre sunduðu bu gönüllük örneði, diðer örgütlü iyilik kurumlarýndan farklý bir yapýya sahip. Modern dünyanýn bilgisinde, ancak kurumlaþmýþ haliyle yürüyebilen örgütlü sivil iyilik hareketinin, ruha bürünmüþ, yaþama þekline dönüþmüþ, hayatýn içine girmiþ hali... Bu yüzden, devletin ve en yaygýn kurumlarýn bile giremediði, göremediði, fark edemediði, haberdar olamadýðý kýlcal damarlara kadar ulaþabiliyorlar. Çünkü ruhlarý var. Gönülleri var. Dostluklarý var.    

Geçen gün yine ziyaretlerine gittik. Suriyeli avukat Ýman hanýmla tanýþtým. Eþi oradayken yüksek bürokratmýþ, kendisi de bakanlýkta çalýþan bir kamu avukatýymýþ. Savaþ feci þekilde patladýðýnda ne yapacaklarýný þaþýrmýþlar, bombardýman, yangýn, açlýk hep biden bastýrmýþ. Bir gece evlerini býrakýp çoluk çocuk kaçmak zorunda kalmýþlar. Kilis’ten geçerek memleketimize sýðýnmýþlar. Nice maceradan sonra Ankara’ya gelmiþler. Zorluklarla geçen muhacirlik hayatlarýnda Nezahat hanýmýn dostluðu onlarýn yaralarýný sarmaya baþlamýþ. “Suriye’deyken resim kursu görmüþtüm sertifika almýþtým, hiç aklýma gelmezdi, burada iþime yaradý, þimdi UNÝCEF’in projesi kapsamýnda resim öðretmenliði yapýyorum” diyor.  

Bahçeyi, imece usulüyle donattýklarý bir cennet sofrasýna çeviren kadýnlar, tam bir ümmet dayanýþmasý sergiliyorlardý. Halep’ten, Hatay’dan, Buhara’dan, Malatya’dan, Antep’ten, herkes kendi mutfak kültüründen el emeðiyle getirdiði yemekleri ikram ediyordu. Kadýnlýðýn ve anaçlýðýn, ocak tüttürmenin, aþ piþirmenin, iyilik hareketlerinde ne kadar kurucu bir eylem olduðunu düþündüm Solfasol’daki bahçede, bir kere daha... Her þey bir dilim ekmeði paylaþmakla baþlýyordu.