Önceki akþam, 24 TV ekranýndaki Moderatör Gece, her zaman olduðu gibi 23.00’te deðil, 20.00’de baþladý... Soma’dan gelen kaza haberi, maden ocaðýnda çýkan yangýn sonrasýnda yaþanýlanlar, geliþmeyi dakika dakika izlememizi gerektiriyordu...
Yakýnlarým, dostlarým benim her olay karþýsýndaki “iyimser” tavrýmý bilirler... En zor sorunlar karþýsýnda, en derin endiþelere neden olacak geliþmelerin gölgesinde ruhumu diri tutar, “nefes aldýðýmýza göre çözüm de buluruz” der, geçerim...
Yayýna girerken ekip arkadaþlarýma da, “Merak etmeyin, yer altýnda asýl sorun grizu patlamasý ve göçüktür, yangýn, oksijen azlýðý nedeniyle çabuk kontrol altýna alýnýr, yangýn kapaklarýný kapatýr, duman tahliyesine yaparlar, bu iþi de atlatýrýz” dediðimi hatýrlýyorum...
Devamýnda, canlý baðlantý yaptýðým Öz-Maden Ýþ Sendikasý Baþkaný Ahmet Aslan ve stüdyo konuðum olan Prof. Dr. Orhan Kural’ýn iþletmeyle ilgili anlattýklarý da bu beklentimizi artýrdý... Bugüne kadar hiç ölümlü kaza yaþanmamýþ, hatta son yýllarda yaralanmayla sonuçlanan bir kazanýn bile olmadýðý bir maden iþletmesiyle karþý karþýyaydýk...
Türkiye seferber oldu, hýzlý refleks verdi, uzman kurtarma ekipleri, saðlýk birimleri hýzlý devreye girdi...
Saat 23.30’a kadar ocaktan gelecek iyi haberin beklentisi içindeydim...
Ama... “Mahsur kalan iþçilere” bir türlü ulaþýlamadýðý yönündeki haberler... Yangýnýn bazý galerilerde sürdüðü yönündeki bilgiler... Çýkan iþçilerin vardiya deðiþimi sýrasýnda ocak kapýsýna yakýn noktada bulunanlar olmasý... Resmi aðýzlardan beklenen bilgilerin durmasý...
Yayýncýlýðýn en zor aný
23.30’da verdiðimiz reklam arasýnda editör arkadaþlarýmla buluþtuðumda önce konuþmadan birbirimizin gözünün içine baktýk... Gazetecilik, günü geldiðinde böyle bir bela meslek olur...
Anlarsýn... Üç aþaðý-beþ yukarý öðrenirsin... Dilin söylemeye varmaz... Ama en azýndan toplantýda birinin söylemesi gerekir, kýdemli olan söz sahibidir...
“Büyük bir felaketle karþý karþýyayýz, artýk her þeye hazýrlýklý olun, sanýrým o çocuklarý kurtarma þansýmýz tükendi” dedim.
Televizyonu yazýlý basýn ve internet yayýncýlýðýndan ayýran ana nokta, kamuyla saniye diliminde yüz yüze olmasýdýr... Bu nedenle, herkesi derinden yaralayan, özellikle, bir trajedinin travma yaþayan “yakýnlarýnýn” bulunduðu bir ortamda, tahminlere ve yorumlara yer yoktur...
“Resmi makamlar ne açýklama yaparsa onunla gideceðiz, canlý baðlantýlarda bilanço tahminleri konuþmayacaðým” diyerek döndüm stüdyoya...
Sabah telefonla arayan ablam, “Suratýndan anladým çok kötü bir þey olduðunu” dedi. O benim ablam, kardeþini tabii ki tanýyor, yüzüme baksa anlar...
Sözün bittiði yer
Sendikacý Aslan’la ikinci telefon baðlantýmda “Sözün bittiði yerdeyiz” deyince Soma’da, o maden ocaðýnýn veya devlet hastanesinin acil servisinin kapýsýnda umutla bekleyen insanlarýn da yüreðine ateþin düþtüðünü anladým...
Evet... Sözün bittiði yerdeyiz... Yaþam mücadelesini emeðin ölümle harmanlandýðý bir noktasýnda sürdüren insanlarýmýzý kaybettik... Bir karanlýðýn içinde kaybolup gittiler...
Beynimin bir yerlerinden çýkýp geliyor Nazým’ýn siyasetle buluþmamýþ 1945 tarihli o naif þiiri...
En güzel deniz:
henüz gidilmemiþ olanýdýr...
En güzel çocuk : henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz :
henüz yaþamadýklarýmýz.
Ve sana söylemek istediðim en güzel söz :
henüz söylememiþ olduðum sözdür...
Onlar, artýk, sevdiklerine en güzel sözü hiç söyleyemeyecekler... Ýyisi mi, Ýlhan Berk’in 1946 tarihli þiirine döneyim, yüreðim, biliyorum soðumaz, belki merhem olur...
Öyle insanlar gördüm ki
Ölüm peþlerine düþmeye korkardý
Kýllarý uzamýþ hayvanlarýn yaný sýra
Ya kuyulara iniyorlar
Ya kuyulardan çýkýyorlardý
Kazmalarý kürekleri lambalarýyla
Ya insanlar gibi topraðýn üstünde
Ya köstebekler gibi topraðýn altýndaydýlar
Bir düdük sesinde bütün þehir ayaktaydý
Daðlara tepelere doðru bir ayaklanmadýr baþlýyordu
Ýkinci düdüðe kadar bütün þehirde týs yoktu
Uyudum uyandým hep ayný seslerdi
Anladým insanlar bir vardiyaya giriyorlar
Bir vardiya çýkýyorlardý
Anladým en kýsa ömür insanoðlunundu
Sonra kurtlar böcekler ve tarla farelerinindi