Soma, siyaset değil insanlık

İsyan, feryat, acı, trajedi. Bu acıyı tarif edecek kelimeler kifayetsiz kalıyor. Acımız büyük. Bu olay bir kaza mı? Kader mi? İhmal mi? Kasıt mı?  Sabotaj mı?

Kaza, Kader, İhmal, Kasıt, hatta sabotaj diyen de var. Bir adım ötesinde muhalif anlayış ise,  faturayı sadece siyasete kesip buradan bir hesap çıkartarak acıyı kullanıyor.

Her şeyden önce bu bir siyaset meselesi değildir. Aslında bu trajedi bir insanlık olayıdır. Bu iş iktidar meselesi değil, insanlık meselesidir. Devletin bütün sorumluluklarını bir tarafa bırakalım. İşveren, patron olarak, çalışanlara karşı onların güvenliği başta olmak üzere insanlık onurunun bütün gereklerini yerine getiriyor muyuz?

Hiçbir kanun, vicdanlar kadar güçlü olamaz. Vicdanlar yitirilmiş ise, orası insanlığın bittiği yerdir. En güçlü kanun, bir yasaya bağlı olmaksızın insanların diğer insanlara karşı duyduğu insani ve vicdani sorumluluktur. Ama en büyük görev vicdanlara düşüyor. Acıların üzerinden siyaset yapmak, acılar üzerinden prim yapmaya çalışmak insanlık değildir. Bir acıyı siyasete devşirmek en rezil insanlıktır. Oysa bizi biz yapan en büyük değerlerden birisi görüşüne, inancına bakmaksızın acılara karşı birlik ve beraberliğimizdir.

Kanunsuzluk, denetimsizlik elbette bu bir keyfiyet değildir. Bir keyfiyete bağlı da olamaz. Kanunlar yasalar en sıkı şekilde uygulansın. İhmaller, insan onurunu, emeğini, alınterini, güvenliğini çok kazanmak uğruna yok sayanlara karşı caydırıcı yaptırımlar uygulanmalı ve hiçbir suç cezasız kalmamalıdır. En ağır cezalar ve müeyyideler uygulanmalıdır.

Günümüzde kapitalist sistem, çalışanı ezen bir yapıya dönmüştür. İşverenlerin, patronların daha fazla kazanma hırsı; insan emeği alınteri, değersizleştirilmiş, itibarsızlaştırılmış, bunu yaparken de kanunlara sığınmışlardır. Oysa eskiden çalışanlar kendisini çalıştığı kuruma ait hisseder, kendi işi gibi sahip çıkar, işverenler de işçiyi kendi ailesi gibi benimserdi. Onun insanca yaşaması için elinden gelen çabayı azami derecede gösterir, bu konularda hassas davranırdı. Bu duyguları ne yazık ki çoğunlukla kaybettik. Kimseyi günah keçisi ilan edemeyiz. Ama üzülerek ifade etmek gerekirse bu hasletlerin çoğunluğunu bugün bulmak çok zorlaştı. Daha fazla, daha çok kazanma hırsı bütün değerlerin üstüne çıktı.

Yaşadığımız acı tablolar aynı zamanda bir sistem sorunudur. Kapitalizm sisteminin insanı sadece bir kar amacı olarak görmesi, sorunların temel nedenlerinden birisidir. İnsanca yaşama onuru göz ardı edilerek, insanı sadece bir kazanma aracı gibi gören sömürü sistemi; kapitalizmin geldiği son noktadır. Bu yapı büyük bir sorgulanmaya muhtaçtır. Kar da, kazanma da helaldir. Ama insani değerleri ve insanca yaşamı yok sayarak mutlak başarı elde edilemez. Ucuz işgücüne dayanan, insanı ve emeği yok sayan bu sömürü düzeni son bulmalıdır. İnsanca yaşam onuru sunmayan işletmelerin vebali büyüktür.

Sorgulayalım. Hesabını hep birlikte soralım. Sorumlular en ağır cezalara çarptırılsın. Kamudan ya da özelden kimlerin ihmali varsa gereken yapılsın. Ama unutmayalım ki burada işverenlerin sorumluluğu büyüktür ve bu bir insanlık sorumluluğudur.

Milletçe hepimize yasan boğan böylesine büyük bir acıyı, siyaset hesaplarına meze yapanlar da insanlıktan nasibi almamıştır. Bütün faturayı hükümete kesmek bir akıl tutulmasıdır. Bir vicdan rahatlatmasıdır. Ama gerçekleri emeğin ve alınterinin değersizleştirilmesini, hepsinden daha da ötesi, yitirmeye başladığımız insanlık değerlerimizi yerine getirir mi? En çok sorgulanmaya muhtaç olan konu yitirilen insanlık değerleridir. Bu acıdan hepimiz payımıza düşeni almalıyız.

Tüm milletimize baş sağlığı ve sabırlar diliyor, bu ölüm ve gözyaşlarının son olmasını temenni ediyoruz. Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm halkımıza başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Başımız Sağolsun.