Son iftar

Bugün Arefe... Yani bilme günü, tanıma günü... Filistin’de Arefe Günü adetlerindendir: Evleri yıkılmış, evlatları şehit anneler bile, Arefe günü hiç değilse bir bardakla bile olsa, evlerinin önüne su dökerler... Onlar bu seneki Ramazan’a has fitrelerini de yine şehadetle, yine bedenleriyle ödeyenler... Bir aşk semenderi gibi ateşin içinde yaşıyorlar ve onlara serin kılınıyor sanki Ateş... Onlar fitrelerini canlarıyla ödeyenler... 

***

HASBİHAL: Ramazan’ın bir anlamı da nefes kesen ateşli çöl rüzgarında yürümek... Böyle bir kum fırtınası görmüştüm Mekke’den Medine’ye giderken, rüzgarda hızla dönen kum taneleri değdikleri yeri yakıyordu. Ramazan, ateşli kumsallardan geçmek demek... Hepimizin içinden geçtiği geçeceği bir ateşli çöl vardır. Allah Teala, çölü deniz eyleyecek sekinetini ihsan eylesin... Benim işim yazı yazmak, yazı, sözün bedenlenmesine ramak kala bir yerde salınır durur. Söz vardır cennete, söz vardır cehenneme yol olur. Allah “güzel söz” ihsan eylesin. Ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed’in (s) isimlerinden birisi de “teselli veren”dir. Ben, bir ahir zaman yorgunu olarak o “teselli”yi ararken buluyorum kendimi çoğu kez...

***

BİLGİ: Teselli, bilmekten geçer. Bu yüzden, ancak nefsini bilen Rabbini bilir der büyükler... Nefsimize bakış görüş yaptığımız bir zaman dilimiydi Ramazan. Zamanın içinde bir aks, yarılma gibi sanki.

Vereceğimiz Fitre sadakalarıyla Ramazan’ın gerçek iftarı da tamamlanmış oluyor. Bizim dilimizdeki karşılığı Ramazan Bayramı olsa da, bu bayramın ana kaynaklardaki ismi; “Fıtra Bayramı”... 

Ragıb el-İsfehani’nin Müfredat adlı sözlüğüne göre; hem fitra sadakasının, hem de iftar kelimesinin kök olarak çıktığı söz evi, “fatr”dır. Uzunlamasına yarmak gibi bir anlamı var... Koyunun sütünü iki parmakla sağmak veya hamuru yoğurarak ekmek haline getirmek gibi anlamları var “fatr”ın...

“Fıtrat” da aynı kökten içiyor suyunu... Yani yaradılışın doğallığındaki öz anlamında Fıtrat... “Yüce Allahın insanın içine yerleştirdiği, onu imanla ilgili marifete ulaştırma gücü kuvveti veya yeteneği” diyor İsfehani...

Ramazan, fıtrata dair iç bakışımızı, kendi kendimizi, zafiyetlerimize rağmen irademizi sınayıp tarttığımız, kendi kendimize tuttuğumuz bir ayna misali aslında...

Oruçlarımız, açlık, susuzluk ve edeb deneyiminin içinden geçerek adeta kendimizi uzunlamasına yararak, kendi insanlık hikayemizi anlamaya çalışmanın da bir yolu. Kendimizi sadece açlık ve susuzluk üzerinden mi seyredeceğiz? Orucun buraya kadar ki kısmı kendi kendinleyken, ikinci aşamasında başkası, “gayr” giriyor devreye. Gayr, farklı ve yer değiştirebilir şeyi tecrübe etmek yani.

Orucun, bireysel ve bedeni seyirden başka, diğer kişilerle paylaşılan bir büyük eylem olduğunu da unutmadan... Bizi hakikate taşıyacak fıtri yolculuğumuzda, ikinci aşamadır fitre sadakası. Kendini ve nefsini açlık, susuzluk ve edeble uzunlamasına yarıp, içine baktıktan sonra, kendi parçalarından başkalarına pay edeceklerini, tıpkı bir hamuru yoğururcasına bahşetmek... Bir gülün yaprakları gibi iç içe anlamları var Ramazan’ın. Ve bayram sabahı açacak bu gül, ancak fitre ile buluyor hakiki iftarını...

Otuz Ramazan oruç tuttuk ve iftar vakitlerinde dualarla açtık niyetlerimizi... Niyetin tamamına ermesi anlamındaki iftar, “süreç içinde süreç” anlamına da geliyor bu yüzden. Ramazan’ın günler başına düşen iftarlarından, toplam mahiyetindeki netice iftarına varılıyor. Ki Fitre Sadakası dediğimiz şey çıkıyor buradan... Böylece hakiki iftarı sadakayla tamamlarken, bireysel süreçten toplumsal sürece bir kutsal bağlam kuruluyor...

“Sadak” doğru söz demek, doğruyu söylemek... Güzel bir anlamı daha var. Bir nehrin iki yakasının, aynı bereketli su kenarında birleşmesi. Dolayısıyla Fıtra sadakası verdiğimizde, hem Ramazan’ın gerçek iftarı vuku buluyor hem de tüm birbirine uzak “gayrı”lar, sabırlı ve doğru sözlü bir nehrin yanlarında buluşuyor... Yanlar, kıyılar, yakalar, taraflar, başkası olanlar, farklılıklar, buluşuyor... Birbirlerine karışmaları da gerekmiyor. Ama onları; kendileri kaldıkları halde, sadaka nehrinin uçlarında birbirleriyle tanıştırıyor zaman...

Ramazan tanımak ve tanışmak aslında... Kendinle, kendi özünle olduğu kadar başkasıyla da, gayrısıyla da... Yani fıtratla, varoluşla... Yarın sabah yeniden doğmak üzere, Hayırlı Bayramlar efendim...