Sona kalan dona kalır!

Elazığ-F.Bahçe randevusundan önceki diğer maçlar; yürüye yürüye bile değil, adeta sürüne sürüne oynanmıştı. Uyku getiren müsabakalardan sonra, dün geceki mücadele en azından belirli bir tempo içindeydi. Herkes koşuyordu.

Ancak F.Bahçe; istekli oyununu baskıya ya da organize hücuma dönüştürmekte zorlanıyordu. Bu yüzden Elazığ daha etkiliydi. Hatta Herve Tum; sağından ve solundan depar yapan arkadaşlarından birine pasını verse, gol bile gelecekti. Ama o kendi gol atmak hevesiyle, gereksiz ve beceriksiz çalımlar atarak; güzelim pozisyonu ezdi, heba etti. Neyse ki; ikinci yarının başında, bu açığını ve ayıbını kapattı. Golü çok güzeldi.

F.Bahçe orta sahası, kendisine ulaştırılan topları ileriye taşımakta zorlanınca; savunma uzun toplara yöneldi. Onlar da genellikle rakibe gitti. Bir türlü organize olamayan Sarı-Lacivertliler; koca devre boyunca, sadece Alex’in etkili şutuyla sınırlı kaldı.
Kuyt ve Sow çabalıyor gibi görünse de, sürekli boşa kürek çekiyordu. Kontrolsuz harcanan efor, gereksiz yorgunluktu. Sürekli geri ve yan pas yapan Selçuk da, takımın el freniydi.

Krasiç’in takımla az beraber olduğu gerekçesiyle ilk onbire alınmamasını bir ölçüde anlayışla karşılayabilirim. Ama  takım dökülürken ikinci yarıya çıkmaması büyük hataydı. 75’te girişi ise fiyasko!

Buna rağmen gol geldi ama; yüzüne yediği sert şutla ciddi bir darbe alan futbolcuyu yerde kaderiyle başbaşa bırakmak pek adil olmadı. Oyun durmalıydı. Ya da futbolculardan biri topu dışarı atmalıydı. Golün oluşumu etik değil.