Sonbahar sinemayla güzel

Filmekimi İstanbul’dan Anadolu’ya kutu kutu film taşıyarak hüzün dağıtıyor, direnç arttırıyor. İşte 11. Filmekimi’nden önerdiğim filmler ve yönetmenleri...

YENİ sezonda en çok hangi usta yönetmenin filmini izlemek için sabırsızlanıyoruz? Bernardo Bertolucci, Michael Haneke, Abbas Kiarostami, Istvan Szabo, Ken Loach, Kim Ki-duk, Brian de Palma, William Friedkin... Film festivallerinde kazandığı başarılar, aldığı övgü dolu eleştirilerle en çok hangi yeni yapımları merak ediyoruz? Düşler Diyarı, Hayvanat Bahçesinden Kartpostallar, Ben Anna, Koşulsuz Sevgi, Marley, No...

Hepsi ve daha fazlası 11. Filmekimi’nde izlenebilir! İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın bu yıl sekiz ilde birden gösterimler yapacağı Filmekimi 29 Eylül-21 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek.Avrupa Birliği MEDIA programı ile Saraybosna, Sofya ve Transilvanya Film festivallerinin işbirliğiyle Türkiye sathına yayılan bir program izleyicilere sunulacak. Her ili kapsayan gösterim çizelgesi ve ayrıntılı bilgi www.iksv.org adresinden ve Biletix’ten edinilebilir. Programda yer alan 39 film arasında şimdiden başyapıt olarak nitelendirilen Aşk/ Amour da Amerikan bağımsız sinemasının heyecan verici çıkışı Düşler Diyarı/ Beasts of the Southern Wild ve tıpkı onun gibi kendine özgü bir dünya kuran Hayvanat Bahçesinden Kartpostallar da var. Henüz izlemediğim bazı filmleri de yönetmenleri ve yarattığı yankılar dolayısıyla merakla bekliyorum. İşte Filmekimi önerilerim...

KAÇIRMAYIN  DEDİKLERİM

Amour/ Aşk-Michael Haneke: Cannes Film Festivali’nde izlediğimden beri her fırsatta yazdığım, yaza yaza bitiremediğim bir film! Filmlerin sizi sarıp sarmalamasını isteyen duygusal bir izleyici misiniz? Aşk, tam size göre! Yaratıcı yönetmen sinemasından taviz vermeyen eleştirel yaklaşımlı bir entelektüel misiniz? Aşk, tam size göre!

Hayvanat Bahçesinden Kartpostallar/ Postcards the Zoo-Edwin: Çocukken babası tarafından hayvanat bahçesine terk edilen, burayı yurt edinmiş bir grup marjinal arasında büyüyen genç kadının gerçek dünyadaki sömürüyle yüzleşmesini anlatan son derece hoş ve zarif bir film.

Meleklerin Payı/ The Angels’ Share-Ken Loach: İşsizliğin artık ekonomik sistem haline geldiği İngiltere’den insan manzaraları sunan bir Ken Loach hicvi daha! Mizah da dozunda eleştiri de!

Düşler Diyarı/ Beasts of the Southern Wild-Benh Zeitlin: Sundance’te Jüri Büyük Ödülü, Cannes’da Altın Kamera ve FIPRESCI Ödülü... Kimmiş bu Benh Zeitlin, neymiş bu film meğer! Nasıl bir enerjiymiş! Altı yaşında bir siyahi kızla ölümcül bir hastalığa yakalanan babasının sular altında kalacak bir kasabadaki marjinal toplum içinde yaşamakta ve ehlileşmemekteki inadından doğan benzersiz bir film.

Çocuklar/ Djeca-Aida Begiç: Savaş sonrası Saraybosna’daki yoksulluk ve şiddet atmosferinde onurlu biçimde yaşamaya çalışan iki yetim kardeşin öyküsü üzerinden acıları küllenmeyen bir savaşın travmasını anlatıyor.

Ben ve Sen/ Io e te-Bernardo Bertolucci:Yaşı ilerledikçe gençlerin dünyasına daha fazla giren Bertolucci’den usta işi bir film. Birbirini pek az tanıyan iki kardeşin apartmanlarının bodrum katında saklanırken yakınlaşmalarının öyküsü ergenlik ve kimlik bunalımları, burjuva ailelerin boğucu ilgiyle ihmal arasında denge bulamamaları üzerine modern bir masal.

Sevmek Gibi/ Like Someone in Love-Abbas Kiarostami: Gönül işleri karışıktır... Aile bağları çetrefildir... Hele modernitenin de gelenekselin de aşırı uçlara vardığı bir toplumda! Kiarostami’nin Japonya macerası hem yönetmen sinemasının inceliklerine sahip hem öyküsünün virajlarıyla şaşırtıyor!

Ben, Anna/ I, Anna-Barnaby Southcombe: Charlotte Rampling’in kedigil cazibesiyle ekran çatlatan oyunculuğunu bir arada ikram eden Ben, Anna polisiye olay örgüsüne sahip bir psikolojik gerilim. Yönetmen de Rampling’in oğlu!

BOŞVERDİKLERİM

Tepelerin Ardında/ Beyond the Hills-Cristian Mungiu: Yıldızım barışmıyor bu yönetmenle. Tarz sahibi elbette ama 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün misali bu manastırdaki şeytan çıkarma (mı acaba) hikayesini de hiç sevmedim.

Onur Savaşı/ The Hunt-Thomas Vinterberg: Madds Mikkelsen’in karizması ve oyunculuğuna, yönetmenin ustalığına hiç itirazım yok ama mizojini minicik bir kız çocuğunu şeytanlaştırmaya kadar vardırmaya dayanamadım.

W.E-Madonna: Önyargı değil yönetmenine karşı ama olmamış işte. Bir kişilik yok kamera arkasında.

FİLMEKİMİ YOLLARDA

29 Eylül-7 Ekim:İstanbul Atlas, Beyoğlu ve Nişantaşı Citylife.

29 Eylül-1 Ekim: Bursa Korupark Sineması

5-7 Ekim: İzmir Karaca Sineması

12-14 Ekim:  Ankara Büyülü Fener Kızılay Sineması ve Erzurum Cinetekno Sineması

19-21 Ekim: Gaziantep Sinepark Nakıp Ali Sineması ve Diyarbakır Avrupa Sineması

MERAK  ETTİKLERİM

Acı/ Pieta-Kim Ki-duk: Güney Kore’nin ünlü yönetmeni film yapamayıp münzevi hayatı yaşadığı günlerin “acı”sını Venedik’te Altın Aslan kazanarak çıkardı! Seom/ Ada ile iç kaldırdığı anlayışa da dönmüş gibi! Esasen dini bir göndermesi olan pieta / merhamet kavramını ele alan bu filmi korka korka izleyeceğiz korkarım!

Gölgede Dans/ Shadow Dancer-James Marsh: Çoktandır IRA meselesine dair bir film izlememiştik. Terör ve gizli servisler de var işin içinde. Yönetmenin referansları da sağlam.

Savaşın Gölgesinde/ Lore-Cate Shortland: Hem bir kadın yönetmenin filmi hem II. Dünya Savaşı bitimindeki maddi manevi yıkımın ortasında iki insanın ilişkisini anlatıyor. Avustralya’nın Oscar aday adayı.

Ai Weiwei: Asla Pişman Olma/ Ai Weiwei: Never Sorry-Alison Klayman: Çin’in kitleleri sosyal medya aracılığıyla örgütleyen, ünlü muhalif ve cesur sanatçısının hayatını konu alması yeterli. Sundance’ten Jüri Özel Ödülü de cabası!

NO-Pablo Larrain: Tony Manero ve Post Mortem’i çekmiş yönetmen artık ne yapsa izlenir. Cannes’da çok olumlu eleştiriler aldı. Konu da küstah bir reklamcının Şilili muhalifler tarafından diktatör Pinochet’ye karşı yürütülen bir kampanyayı yönetmesi!

Biz ve Ben/ The We and the I-Michel Gondry: Yapan Michel Gondry olmasa Bronxlu bir grup öğrencinin okulun son günü eve dönmelerini, hele hele o şakalaşmalarını izlemeyi aklımın ucundan bile geçirmem! Bunu bile ilginçleştirmeyi ancak o becerir.

Tutku/ Passion-Brian de Palma: Özlemişiz Brian de Palma’yı! Hırslı işkadının kendisine hayran elemanını sömürdüğü erotik gerilim konu olarak pek ikircikli ama mizojin olmadığını umuyorum.

Hayalimdeki Aşk/ Ruby Sparks-Jonathan Dayton&Valerie Faris: Küçük Gün Işığım’ın yönetmen çiftinden Annette Bening ve Antonio Banderas’ın oynadığı hayal ile gerçek arasında bir aşk filmi.

Tüm Arzularımız/ All Our Desires-Philippe Lioret: Welcome ile Fransa’daki ırkçılığı deşifre eden Lioret’nin zarif sinemasındaki yeni adım merak edilmez mi hiç? Mesleğinde bir sorun yaşarken bir de beyninde tümör teşhisi konulan ve bunu kocasından bile saklayan bir yargıcın hayat mücadelesi de ayrıca merak uyandırıyor.

Kapı/ The Door-Istvan Szabo: Yaşayan en büyük yönetmenlerden Szabo’nun altmışlı yıllarda iki kadının dostluğunu anlattığı filmin kadrosu da muhteşem: Helen Mirren, Martina Gedeck, Karoly Eperjes!